30 Ocak 2013 Çarşamba

gerçeği inkar etmemek mi? o da nedir?

on gün geçti. 
şu an migrenim başlamış bir şekilde yazıyorum. yazmazsam boğulacağımı hissediyorum. ağlamamak için kendimi kastığımdan mütevellit bu ağrı, farkındayım. 
sosyal medya tam bir cadı kazanı. veteriner beyin yoldaşları yaşadığım olayı öyle bir anlatıyorlar ki, kendimi engizisyon mahkemesinde hissediyorum. "dünya dönüyor!" 
"yakın bu cadıyı!" çığlıkları yükseliyor her yanımda. 
karşıt grubun bana yansıyan bir yazısını tüm imla yanlışlarına dokunmadan aynen paylaşıyorum:




"Arkadaşlar, olayları uzatmak istemem ama, üye olduğum ESKİ MODALILAR isimli grupta zibirix hanımın olayından beri sürekli bir yazışmadır gidiyor ve çoğu da "Güven çok terbiyelidir, öyle şey yapmaz" diyor. Biraz önce grup üyelerinden biri olayın diğer taraftan görünüşü diye uzunca bir yazı yazmış. Ben de bizden kimlerin o gruba üye olduğunu bilmediğimden kopyala-yapiştır yöntemi ile yazıyı bu sayfaya taşıyorum, izninizle:
Oncel Koca Jem SB :Shindi bulamadım eski posting i ama kısaca Modalı veteriner hikayesinin bambaşka bir yüzü olduğu anlaşıldı... Veteriner emmi değil, ona zincirli tasma ile saldıran haatun kişi ve kendi deyimiyle "çetesi" hatalı... Melis Pekun chimmm, sana hikay...See More
18 hours ago · Like · 2
Jem SB Domani....
17 hours ago via mobile · Like · 1Jem SB Dun Veteriner Klinigine yakin sayilabilecek bir dukkana ugradigimda sordum. Kendileri Guven Beyi 85 ten beri tanidiklarini, kesinlikle hayvanlara veya insanlara saldiracak bir yapida olmayan bir insan oldugunu vurguladilar. Olay sheuyle olmush:

Guven Bey ve esi sahilde kucuk kopeklerini tasmasi takili olarak gezdirirlerken 4-5 tane sahiple fakat tasmasi olmayan kopek kendi kopeklerine saldirmis. Bir taraftan kendi kopeklerini cekistirip korumaya calisirken, diger taraftan da saldiran kopekleri uzaklastirmaya calishirken Guven Bey ayagi ile bunlardan bir tanesini itelemis. Tekmelemis bile olsa can havliyle bu normal bir davranis, bence...
Bu kopegin sahibi olan maalum haatun elinde zincirli tasma ile Guven beye saldirip metal kismiyla ensesine vurmus ve Guven Bey yere yikilmis. Kendisine gecen sene kalp problemleri yuzunden stent takildigi icin ve sagligi bu yuzden pek yerinde olmadigi icin onu yerde goren esi diger haatun kishinin uzerine yurumus ve birbirlerine girmisler. Maalum haatun kishi onun girtlagini sikmis, boynunu morartip parmak izlerini birakmis, falan, filan ve o hengamede de haatun dusmus ve kafasini tasa vurmus.
Bu arada da maalum haatun kisinin beraber oldugu diger tasmasiz dolasan kopeklerin sahipleri de etraflarini sarmishlar ve bir arbede, tartisma olmus. Bu kargasalik sirasinda da bu insanlar kendilerinin "Soysuzlar Grubu" olduklarini ve kimlerle muhatab olduklarini bilmediklerini, vs, vs, soylemisler... (!!???) Hangi akli basinda Modali "Soysuzlar" adli bir grup kurup uyesi olur????!!!
Guven bey ve esi hemen polisi cagirmislar, karakola giderek sikayetci olmuslar. Bu arada Karakolda iken "Soysuzlarin" elebasi oldugunu anladiklari bir adamdan da bizzat sikayetci olmak istediklerini ancak kimligini ve adresini bilmediklerini soylerken bu sahis kendiliginden cikagelmis ve sahitlik yapmak isterken, onu da iceri alivermisler...
Sahsi gorusumu burada beyan etmeden duramiyacagim her zamanki gibi...Insan sevgisi olmayan, cevreye, komsularina, mahalle sakinlerine, vatandaslarina saygiyi birakin, anlayisi olmayan bir takim insanlar zavalli hayvanlari "satin alip" bulamadiklari, gosteremedikleri sevgiyi onlara dogrultmaya calisiyorlar. Gene o zavalli hayvanlari da kendileri, kendi cocuklari gibi de simarik, terbiyesiz yetistirip cevrelerine de zarar veriyorlar.Bu kopekleri sokak kopekleri ile karsilastirin aradaki farki anlarsiniz... Sokaktakiler ne kadar asil, terbiyeli, sakin hayvanlardir...Sahiplerine gelince... Bence once onlarin terbiye gormeleri ve bu tur karmasalara karishanlarin hayvanlari ellerinden alinmalidir... Kisacasi ehliyeti olmayanin hayvan bakma yetkisi de olmamalidir bu durumda... Cunku daha o medeniyete erisemedik...
Etrafinizda tasmasiz gezdirilen kopek gordugunuzde, arkasindan pisligini toplamiyan sahipler gordugunuzde, hatta cocuk parklari, piknik alanlari gibi pislememesi gereken yerlerde buna izin veren sahipler gordugunuzde uyarin, gerekiyorsa da sikayet edin... Susmayalim...Dedikodu kismina gelince de... Her iki tarafi dinlemeden katran ve tuye saldirmak 19. yuzyil uzakbatisinda kalmali artik..."

meğer ne cengâver kişiymişim... zincirlerle kocaman adamları yere yıkabilen bir herkülmüşüm oysa. 
zaten kayalıklara doğru düşüyordum, güven bey'in bir eli de yanlışlıkla benim boğazımı sıktı, öbür eli de kazara başıma yumruklar atıp, kayalıklara vurdu!!!!

bütün gerçeği nasıl da değiştirip kendini mağdur olarak görür olmuş. nasıl bir patolojidir bu?

bu olayı anlattığımda "nasıl bu kadar rahat gerçeği değiştirebilir?" diye hayıflandım.  genç bir avukat arkadaş "insanlar dünyasına hoşgeldin!" dedi gülerek. hayır, bu insanlar dünyası olamaz! kabul etmiyorum! insanların haksız olmalarına rağmen karşısındakini ezmeye çalıştığı bir dünyada olmaktan utanıyorum. ! 
kırküç yaşıma kadar çok şanslıymışım meğer. bugüne değin bu denli sınırlarımı zorlayan ve hatta zalimce gelen bir hadise geçmemişti başımdan. demek ki bu manada henüz öğrenmediğim bir şeyler var. 
canım yansa da dayanmaya çalışacağım. 
ne olur bana biraz cesaret verin!?

23 Ocak 2013 Çarşamba

hayvanlara kötü muamele edebilen veteriner

bu saldırıya bir de başka bir canlının açısından bakmak gerekiyor. ne de olsa olay, aslında bir köpeğe yapılan saldırı sonucunda vuku buldu. mesleği veterinerlik olan bir kişinin hayvanlara çok daha bilgili ve soğuk kanlı, ama en önemlisi de sevecen yaklaşması gerekmez miydi? hadi diğer köpeği kendi köpeğini korumak için tekmeledi. ama benno'ya tekme atmasının hiç bir gerekçesi yok.

ha peki hayvanları sevmiyor diyelim. o halde neden bu mesleği icra ediyor? ya da ettiğini sanıyor?!
zaten daha evvel ona hasta götürmüş olan hayvan sahiplerinden hep benzer yakınma duydum: ya pek ilgilenmiyor ya da parası olmayan hayvan sahibinin vay hastasının haline! ya yanlış tanı ya da sakatlıkla sonuçlanmış vakalarla dolu bir sicili var, hatta ölüme sebebiyet bile verdiği söylenmekte. 
bunları duydukça insan iyice çileden çıkıyor. 

veterinerlerin hipokrat yemini gibi hastalarının sağlığını her şeyden üstün tutacaklarına dair ettiği bir yeminleri yok mudur? hoş, hekimlerin var da ne işe yarıyor? insana kötü muamele eden doktor gani!
iyi de ama hayvanlara kötü muamele ettiğini bildiğiniz bir veterineri nereye şikayet edebilirsiniz?
konunun biraz üzerine gidebilmek için veteriner bir arkadaşıma danıştım. veteriner hekimler odası var, ama oraya şikayet etmenin pek bir getirisi olmaz dendi. sonuç itibariyle lisansını iptal edebilmek için yeterli değilmiş hayvanlara kötü muamele edilmesi. en iyisi hayvan hakları derneklerine başvurmakmış.

benno'cuğa bakıyorum. ayak dibimde, başını ayağıma yaslanmış mışıldıyor. benden daha dayanıklı bu çocuk. uçan tekmeyi sanki o yememiş. hayat devam ediyor onun için.
bir de benim için edebilse. 


post saldırı sendromu ya da kadına şiddettin meşruluğu

olayın üzerinden üç gün geçti ve sanırım daha yeni idrak etmeye başladım başıma geleni.
hani sıcağı sıcağına açılan derin bir yarayı hissetmezsiniz, içinizden oluk oluk akan kana şaşırırsınız ya (bunu sanki benim ve okuyucularımın her gün başına geliyormuş gibi anlatıyorum! benim hiç başıma öyle ciddi bir yaralanma gelmedi, ama hep duyarız ya bunu. hadi uğraştırmayın beni, ne demek istediğimi anladınız). aynen o yaranın soğuduktan sonra acıması gibi yeni yeni canım yanmaya başladı. aradan geçen bir kaç günün ardından, geriye dönüp daha detaylı düşününce dehşetle bakar oldum bu pazar gününe.

sürekli kafamda sorular dolaşıyor sinsice: o adamın omzuna dokunmak yerine yardım m çağırsaydım önce? ya da başka arkadaşların yapacağını söylediği gibi, önce ben mi saldırsaydım? bu gün olsa yine adamın omzuna yapışır mıydım?

ama nereden bilebilirdim ki?

içim acıyor o anı düşündükçe...

bir kere, normal bir tepki değildi karşıdan gelen. omzunuza sertçe bile olsa -ki benim iki katım büyüklükteki adama ne kadar sertçe dokunmuş olabilirim ki?-, biri dokunuyorsa, ben olsam önce silkinir, sonra en kötü ihtimalle karşımdakini iterdim. yani karşılık vereceğim en uç reaksiyon bu olurdu. kaldı ki, karşımdakinin benim yarım boyutumda eşit güce sahip olmadığını gördüğüm bir insan var, o iteklemeyi bile yapmazdım, değil onu bilmem kaç metre ötedeki kayalıklara sürükleyip döveceğim!!!! nasıl bir durumdur bu?
nasılını bilmem, ama normal olmadığı kesin. çünkü ilk darp vakası değilmiş bu beyin. anlatılanlara bakılırsa, daha evvel de üç kişiye saldırmış. ama öncekilerin hepsi erkekmiş.

bu sefer nasıl oldu da bir kadına el kadırabildi? şiddet ekseninde bir gelişme mi kaydetti?
tanımadığı yabancı bir kadına bu kadar rahat el klaldırabiliyorsa bu ilk olabilir mi?
bana saldırdığına şahit olan birisinin bu adamın karısına "ben sana vursam, sen tepki göstermeyecek misin?" yönelttiği soruya, bu pek saygı değer hanımın verdiği cevap düşündürücü: "o da beyimi kızdırmasaydı!" bunu duyduğumda ikinci bir şok yaşadım!
şimdi merak ediyorum, acaba günde kaç posta dayak yiyor ki bu hanım eşinden, dayağı bu kadar meşru görebiliyor? ama bence yemiyordur; yese, empati kurabilirdi. ve asıl o zaman meşru göremezdi.

ben kendimi o hanımın yerine koyuyorum; benim eşim bir kadına saldıracak; kadın isterse haksız olsun, eşimi yine ayırmaya ve dövmesine mani olmaya çalışırdım. bunu da karşı tarafı düşündüğümden değil, eşime olan sevgimden ama öncelikle de kendime olan saygımdan yapardım! onun sağlıklı düşünemediği bir anda, benim görevim değil midir, mantığı ele alıp onun yerine düşünmek? bir kadını dövmesinin incitici tarafını bir yana bıraktım, bir kadını dövebilecek bir adamla beraber olmayı kendime yakıştıramayacağım için başta engel olmaya gayret ederdim. ama sanırım böyle bir şeye teşebbüs edebilen adamı da kısa sürede terk ederdim.
ama bu hanım, bırakın eşine engel olmayı, ortalığı daha da karıştıracak şekilde etrafa hakaretler ve tehditler yağdırdı.

ve sonrasına özür dileyeceklerine, "en iyi savunma karşı saldırı"dır mantığıyla, onlar da benden davacı şimdi. hem de göz göre göre gerçek dışı beyanatlarla.

yine de çok şanslıydım, sağlam bir taş kafaya sahipmişim. o kadar darbeye rağmen sağlığım iyi durumda. sanki ilahi bir güç beni korumuş.
bilmiyorum, karma, tanrı, ilahi güç ya da adını ne koyarsanız koyun, beni acaba sıkı bir testten mi geçiriyor nedir?


21 Ocak 2013 Pazartesi

nasıl saldırıya uğranılır

dün nasıl da keyifli bir pazardı. benno ile sahilde yürüyoruz. köpek sahibi başka tanıdıklar da var. sohbet, güzel hava, mutlu köpekler. derken bir çift geçiyor kırış kırış köpeğiyle. tanıdığın labrador cinsi köpeği bunun üzerine yürüyor, hafif bir hırlaşma oluyor. şapşal benno da etraflarında koşturuyor, işte köpeklerin normalde yaptığını yapıyor. benno'yu alayım o karışıklıktan diye olayın olduğu yere intikal etmek üzereyim ki, o kırış köpeğin sahibi önce goldene bir tekme sallıyor, sonra benim bıdık benno'ya! benno havada uçuyor. bunu görmemle, hey ne yapıyorsun diye adamın omzuna yapışıyorum. adam bir anda dönüyor, boğazımdan tuttuğu gibi kayalıkların üzerine fırlatıyor, ben kayalıkların üzerinde yatarken, bir eliyle boğazıma abanmış, öbür eliyle kafama vuruyor. kafam kayalıklara çarpıyor. yıldızların uçuştuğunu görüyorum. o süreç kaç saniyelik bilmiyorum, ama bana saatler kadar uzun geliyor. aklımda sadece tek bir düşünce, niye kimse kurtamıyor?! sanki bu içsel çığlığımı duymuşçasına birileri çekip alıyor adamı üzerimden. 
olay karakola varıyor elbette. tüm sahil, beni de şahit yaz diyor.  
saldırgan bilindik bir veteriner moda'da. moda caddesi'nde 24 saat açık duran friends adlı veteriner kliniğinin ortaklarından güven selbes adında biri.
karakola ilk geldiğimizde pişman oluyor. "nasıl oldu, anlayamadım."
tam yumuşar gibi oluyorum, tutup, "ama önce siz saldırdınız" diyor. nevrim donüyor! adam benim iki katım büyüklükte. hadi diyelim ki saldırmış olayım, yapabileceği en normal tepki beni kenara itmek olurdu. ama aldı, basbayağı darp etti. 
bağırıyorum "siz bir kadına saldırdınız!" 
karakol, hastane, tekrar karakol derken altı yedi saat geçiyor. sürekli bir baş ağrısı ve mide bulantısı bende. neyse ki çekilen tomografi temiz çıkıyor. kanamanız olursa ya da mideniz bulanırsa geri gelin diyorlar. ölür kalırsam da geri geleyim mi diyecek oluyorum, demiyorum. gülümseyip teşekkür etmekle yetiniyorum.  
şimdi karşılıklı birbirimizden davacıyız. güya önce ben saldırmışım, o da kendini korumuş sadece! en eğlencelisi de, karısı da hakaret ettim diye şikayet etmiş. kadınla bari konuşmuş olsam, gam yemeyeceğim. zaten şahit olarak gelen başka bir köpek sahibi bir beyden de, tehdit etti diye şikayetçi oldu bu kadın. adamcağız şahitliğe geldi, davalı oldu! galiba en çok da ona üzüldüm. 

bölük pörçük bir kaç saatlik uykuyla olayı anlamaya çalışıyorum. 

halbuki gün nasıl da keyifli bir pazar olarak başlamıştı...


15 Ocak 2013 Salı

benno ile taksim'i fethet(me)mek...

geçen cuma, hem de o yağmurlu gün, aldım haytayı, doldurdum çantaya nevalesini suyunu, atladık vapura, maceraya atıldık! 
vapura biner binmez benno'da bir heyecan! üst arka dış bölümde gittim ki, insanlardan bunalmasın diye. bir o yana koşturdu, bir bu yana. vapurun her yanını keşfetmeye çalışır gibiydi. karaköy'den ver elini hani şu malum yokuş, yüksek kaldırımdan tünel'e. yağmur'a biraz uyuz bir vaziyette her tarafı koklaya koklaya çıktık. yol boyunca da tek karşılaştığımız sokak köpişi de buradaki bir büfenin önünde mama dileniyordu. tabii bendeki kuru mamaya pek ilgi göstermedi. tünel tarafında ilk durağımız türk-alman kitabevi. bir eğitim kitapları temsilcisi var, o da köpek sahibi, benno'yu da fb üzerinden tanıyor, açtı hemen kucağını, tüm kitabevi'nden dolaştılar, ben kitaplara bakarken. sonra ver elini istiklal. neyse ki henüz öğle üzeri o korkunç kalabalığa ulaşmamıştı, yine de benno bir sağa bir sola bakıp olan biteni algılamaya çalışırken başı döndü. galatasaray'dan boğazkesen'e döndüm. ikinci durağımız olan alman kültür'e gelmiştik. önce sekretarya'ya uğradım. eee onca yol geldik, eski iş arkadaşlarımla benno'yu tanıştırmadan gidilir mi başka yere. tabii herkes bayıldı minik zıpırıma. sonra kütüphanesine uğradım, zaten bu yolculuğun nedeni orasıydı. sizinki anlaşılan şimdiden yorulmuştu, sıcağı da görünce mayıştı. yayıldı masalardan birinin altına. ben işimi bitirdim, ama benno'dan tık yok. anca, hadi gidiyoruz deyince ayaklandı. 
dönüşü de boğazkesen'den aşağı, tophane, oradan da karaköy'e geri dönmek amacım. ama başladı mı fotoğraf serüveni, o kısacık yol uzadı bir saate. yolun sonlarına doğru hissedilir biçimde benno'yu sürükler olmuştum. vapura varana kadar da tam çamurda oynamış veletler kadar kirloz bir vaziyetteydi. üşümesin diye bu sefer vapurun içinde oturalım dedim. zaten o da hemencecik koydu başını ayağımın dibine, kapadı gözlerini. ama ben rahat duramadım ki, hababam fotoğraf çekmek için dışarı çıkınca, çocuk da onu bırakıp gidiyorum endişesiyle duramadı yerinde. vapurdan indiğimizde yorgunluğu iyice ortaya çıkmıştı. o son on dakikalık yolu, "hadi bennocuk, az kaldı tatlım"larla zor bela geldik. eve girer girmez, patiler de silindikten sonra bir koydu başını, akşamın erken saatine rağmen uyudu, ta ki, ben yatana kadar da kaldırmadı. uff, onca yeni koku, yeni insan, yeni mekanlar... haklı çocuk.  

10 Ocak 2013 Perşembe

paşa ya da başımın tatlı belası...

bundan bir kaç ay evvel sahilde bir köpecik bulundu. kocaman beyaz bir labrador. moda sahiline sıkça gidenler bilir, orada köpek kulübeleri vardır, işte bu garibim de orada bakılıyor. ama sabahları yemek veren kişiler gelene kadar bizim çocuk sıkıntıdan patlıyor, hav hav da hav hav. insanın içi acıyor onu orada bağlı ve sıkılmış gördükçe. ben de adet edindim, benno'yu sahile indirdiğimde bu koca oğlanı da alıyorum yanıma. ama tasmada gezdirmek mümkün mü bu minik devi?! alabildiğine çekiştirip uçuruyor adamı. bir de nereden buludularsa bir gövde tasması bağlanmış, hani kızak bağlasan asfaltın üzerinden bile çeker herkül çocuk. 
tamam çekiştiriyor filan da, onca iriliğine ve güçlü oluşuna rağmen dünyanın en uysal ve sakin köpeği.  hani şöyle evlat edinse bunu biri, çok kolay yola gelir azıcık bir eğitimle. sabahları yanımda gezdirdiğim o kısa sürede "otur" komutunu öğrendi bile.
 
bu çocuk uysal olmasına uysal da gel gör ki, başka erkek köpekler buna feci kıl. diğer kulübelerde ikamet eden en azılı köpeklerle bile arkadaş olmayı becermiş bu tatlı çocuk, sahipli köpeklerin  boyna saldırısına maruz kalıyor. eee o da o kadar cüssesiyle armut toplayacak değil ya, kendini savunmak adına geri atağa geçiyor. ama saldırıya meraklı olan köpek bağlı olursa, ne kadar hırlayıp, istediği kadar havlarsa havlasın, bizim paşa bir defa olsun dönüp bakmıyor, kâle bile almadan geçip gidiyor.  
buna başka sahiplere gayet kolay anlatabildim, onlar da yavaş yavaş anladılar ki "haaa huyduzluğu bizim köpek yapıyor"
ama maalesef, bir kadın var ki, paşa'ya, dolayısıyla da bana feci takık. adını anmaya gerekli bulmadığım bu hanım abla, kendi gibi ufak ve huysuzun önde gideni olan bir köpeği var. köpek nerede görse, kendi bıdık boyuna bakmadan paşa'ya hücum ediyor. ilk karşılaşmamzda, ki paşa da üstelik bağlıyıdı. yine adı lazım olmayan bu yerden bitme bir saldırdı ki! ben paşa'yı tutuyorum, ama beriki bırakmıyor ki. paşa da tabii kendini savunuyor. bir yandan kavgayı bitirmeye çalışıyor, bir yandan da sahibine köpeğini tut diye bağırıyorum. ama hanfendi köpeğini tutmaya korktuğu gibi, zaten bağlı olan paşa'yı tut diye o bana histerik bir şekilde bağırıyor. "yahu kör müsün bu köpek bağlı, nereye gideyim? uçayım mı? senin köpeğin peşimizden geliyor!" diye anlatmaya çalışıyorum, ama nafile. yahu madem korkuyorsun köpek tutmaya, ne diye beslersin onu a kadın!!? hayır, sakince bir kenarda dursa, yine başım üstüne diyeceğim, küfürleri de dahil ettiği histerik bağrışları olmasa, zaten köpekler de biri iki uyarı ısırdığından sonra muhtemelen yatışacak. baktım ki çözüm yok sonunda içim acıyarak küçük saldırgana mecburen itekledim de, nihayet kaçtı. bu kaçmasına kaçtı da, sahibi olan muhterem kadın avaz avaz söylenmelerine devam etti. duymazlıktan geldim. evime döndüm. 

olay elbette burada kalmadı. başka bir gün, bekçi kulübelerine bakan yaşlı bir bey var, salık olan köpekleri aramaya gidiyordu ki, bağlı olmayan paşa'ya göz kulak olmamı rica etti. benim de niyetim köpeklerin olduğu alandan çok uzaklaşmamak. üç köpeğiyle gezen bir arkadaşım geldi beş on dakika sonra, hadi yürüyelim biraz diye. "yok paşa salık, gelmeyeyim, şu saldırgan bıdık geziyordur." dedim, ama "o yok ortada, gel sen, bir şey olmaz" dedi. sen öyle san. daha park yolunun ortasına gelmemiştik ki, sizinki bir anda peydah olmasın mı! hadi bizim sevgili sahibesi yine başladı çığlıklarına! arkadaşımla ben atladık hemen paşa'nın üzerine, yakalamaya çalışıyoruz. bu hanım abla ise yine kendi köpeğini tutmaktan aciz, ben paşa peşinde koştururken arkama geçmiş, sırtımı yumurklayarak "niye paşa'yı serbest gezdiriyorsun" diye çığlıklar atıyor. kafam tamamen paşa'yı tutmaya odaklanmış,  yumrukları anlamakta güçlük çektim her nedense. tamam yahu, itiraf ediyorum işte, paşa kadar bile olamadım. o bile kendini savunuyor!! ama benim ellerim armut, pardon paşa topluyordu! ne yapayım?!
sonunda paşa'yı yakalamayı başardım, ama bu sefer arkadaşım ve zat-ı muhteremin ağız dalaşı başladı. çünkü hatunun çenesi durmuyor ki! ben benno'yu da zaptedeceğim diye geri gitmek zorunda kaldım. meğer o esnada arkadaşımla ve diğer hatunun kavgası iyice büyü, itiş kakış, ve aslında ufak tefek görüp karamürsel speti sandığım arkadaşımın tekme atmalarına kadar vardı. neredeyse polise yansıyormuş olay. 

bu olaydan sonra uzunca bir süre bu hanfendiye rastlamadım. ta ki, bu sabaha kadar. bu sefer uzaktan sordu, "paşa mı o?" "evet paşa, seninkini tut sen" neyse yakınındaydı köpeği, hemen kucakladı. oh, tamam sorun çıkmayacak diye sevinirken, bu kadının çenesi durmuyor ki! çığlık çığlığa yine niye paşa'yı serbest gezdiriyorum diye söyleniyor. "yahu yürü git işte, paşa saldırmıyor ki, niye bağlayayım, bak şimdi sakin sakin önünden yürüyüp gidecek, yanına bile sokulmayacak, sen köpeğini o sürede tut, yeter!" ama gel de bunu bu kadına anlat! hadi vıdı bıdı söyleniyor. küfür etmeye başlayınca, "yürü git, bak paşa geliyor, kaç" diye dalga geçtim. hiiiih, sen misin dalga geçen, küfürün bini bir para! yok süründürecekmiş beni, yok or...puymuşum (buradaki bağlantıyı inanın ben de anlamadım) da bıdı bıdı. üstelik kendi başına da bir şey yapamıyor, hemen birlikte yaşadığı arkadaşını arayıp, "polisi ara, bu or...pu yine paşayı serbest gezdiriyor" destek almaya çalışıyor. offf, traji komik bir durum anlayacağınız...

burada dahaçok benno'yla maceralarımı anlatacağım sanıyordum.  ama görülen o ki paşa'yla maceralarım çok daha tehlike ve renk içeriyor. bu seri devam edeceğe benziyor.