20 Mart 2013 Çarşamba

benno'nun ilk kavgası

sahilde sürekli karşılaştığımız iki jack russel cinsi köpek var, einstein ve sheila. einstein biraz sinirli bir köpek, hep benno'ya posta koyuyordu. ama benno'nun mülaimliğinden pek bir şey olduğu yoktu. bu sabaha kadar. ilkin yine havlayıp geçecek sandım, zaten benno da hafiften yanıma sığınır bir halde ürkekçe uzaklaşma gayretindeydi. tam o esnada einstein son bir hamle ile tekrar çullandı benno'nun üzerine. benim çocuk da, "ulen, yetti gari, sabrımı taşırdın" diyerek bir girişti ki, evlere şenlik! şaştım kaldım. nasıl dişlerini çıkardı ortaya!!! kısa sürede einstein'ın tepesine çıktı. o anda davrandım, tasmasına yapışır yapışmaz çektim öbürünün üzerinden.
şok olmam normal; benno'yu ilk kez saldırgan bir halde görüyorum. hemen orada kontrol ettim. kulağının üzerinde bir diş izi var, hepsi bu. benno'nun kalbi nasıl da yerinden çıkacakmış gibi güm güm atıyordu...
tuhaf bir duygu oluştu içimde. bir yandan, hep sakin olduğunu düşündüğüm köpeğimin diğerleri kadar saldırganlaşabileceğini görmüş olmamın şoku, diğer yandan da saldırıya uğradığında, anası gibi elleri armut toplarmışçasına savunmasız kalmadığını görmenin gururu. evet ya! benim gibi yediği dayakla kalmadı, saldırgana ağzının payını verebildi küçük oğlum.
ama eve gelince boynunun etrafındaki kanı görünce bayağı bir paniğe kapıldığımı söylemeliyim. üstelik bütün tetkiklerden sonra, kanın benno'ya ait olmadığını görünce daha da panikledim. minik saldırgan einstein acaba ne durumda? umarım ciddi bir yaralanma yoktur.

not: resimde benno'yu paşa ile tepişirken görüyorsunuz. tabii bu son derece arkadaşça bir tepişme. ama miniğimin korkusuzca nasıl büyük köpeklerle de oynayabildiğini görün istedim.

incinen inciler

iki saat sonra kalkacağım aslında. çoktan uyumuş olmam gerekirdi. nedense bu "gereklerle" hayatımızı kısıtlıyoruz. ne olmuş? bir gece de uykusuz kalayım. 

kısa zamanda çok sevdiğim bir arkadaşımı incittim iki gün önce. psikoloğuma bakarsak, ben incitmedim. o incindi. 
ne zaman inciniriz? 
beklentiler oluşturup da gerçekleşmediğini gördüğümüz zaman, çoğunlukla. 
yeni bir ilişki başladığında, bu ister aşk olsun, ister arkadaşlık, isterse mesleki olsun, taraflardan biri, kötü bir ihtimalde her ikisi, "şunu da yaparız, bunu da yaparız" minvalinde başlar planlar yapmaya. bunun nesi kötü diyeceksiniz belki şimdi. dile getirilmesi sorun. henüz daha yeni tanışmışsınız o insanla ya da yeni başlamışsınız o işe, durun hele! belki sevmeyeceksiniz uzun vadede, belki de hiç o bahsini ettiğiniz etkinliği yapmak istemeyeceksiniz!? tamam, yapmayız olur biter! yooook, o kadar kolay değil bu iş. işte karşı tarafta beklenti yaratmaya böyle başlıyorsunuz. sadece karşı tarafta değil, kendinizi de bir çeşit cendereye sokuyorsunuz da farkında değilsiniz. daha kısa vadede yapılası planlar olsa, can kurban. ama durum o değil ki. 
elbette beklentiyi sadece olmayacak işlere âmin diyerek oluşturmuyoruz. geçmiş yaşantılarımızdan edindiğimiz tecrübeler de zehirliyebiliyor zihnimizi. tecrübe ve zehir kavramını pek yan yana getiremeyenler için: kötü bir tecrübenin bir sonraki güzel şeyi deneyimlememizi engellemesine izin verebiliyoruz. burada verebileceğim en güzel örnek de "kedim öldü, çok üzüldüm, bir daha da eve başka bir hayvan almam!" yaklaşımı. ee o zaman yaşamasana güzel kardeşim, daha kolay! bu, "çikolata yedim, ama bitti. üzüntümden başka çikolata yiyemeceğim" demek kadar abes. ne dediniz? çikolata ile duygusal bir bağ kurmuyor musunuz? hadi oradan! bir hafta çukuları indirmeyin mideye de göreyim, nasıl bir bağ varmış. sinirli sinirli birilerine mi saldırırsınız yoksa mızmızlık mı edersiniz,  artık kim bilir. 
bu yazıyı niye yazdım? aslında iletişimi kesen arkadaşıma bir umut, buradan ulaşmaktı amaç. yani bir nevi açık mektup.  ama daha mı kızar yoksa tam tersine kırgınlığı geçer de dostluğa bir fırsat daha mı verir, bilmem. ben ikincisinden yana umudumu besliyorum. 







19 Mart 2013 Salı

üvey evlat

bu blogumun okuyucuları kendilerini üvey evlat gibi hissediyor olmalılar. varsa yoksa edebi mecmua'ya yazıyorum. 
aslında neden buraya yazmadığımın farkındayım. saldırıya uğradığımdan beri, sanki burası da suç mahalli oldu. adam bana blogumun içinde saldırmadı ya! ama işte zihin bu, tuhaf işliyor zaman zaman.  
halbuki aklımda bir sürü konu var. bir tanesine fotoğraf bile çektim. 
neyse efenim, ben minikten minikten barışma faslına gireyim blogumla. yazılar bilahare akacak.