31 Aralık 2012 Pazartesi

yeni yıl

yeni yıl histerisine kapılmayacağım, kesin kararlıyım! bütün gün televizyonu açmadım ki, etkisine girmeyeyim. ne de olsa kesin bütün kanallarda yeni yıl heyecanına sabahın erken saatinde kapılmış vaziyetteydiler.  açmadığım için bilmiyorum. ama öyle olduğundan da eminim. eee, bunca yılın tecrübesi var. 
akşam üstü olunca benno'yu alıp sahile indim. dönüşte çok sevdiğim bir arkadaşın atölyesine uğradım. birisi bir anda koca bir kek getirdi. direkt millet yılbaşı moduna girmiş bir şekilde kek kesti. yendi içildi. hadi eşeklik omasın ben de mecburen katıldım. baktım ki, aaa dur yahu, hoşuma mı gidiyor ne. milletin tabii programı belli. kapadı atölyeyi davetlere uzadı. 
ben de hadi bari hemen eve gitmeyelim dedim, uzun zamandır görmediğim bir arkadaşın kitabevi'ne uğradım. kapalı olduğunu sandığım kitapçı meğerse karanlıkta demleniyormuş. beni de içeri davet etti. bir anda ne olduğunu anlamadan yıl başı moduna giriverdim. hele üç kadeh viski sonrası arkadaşı ablasına gitmek üzere ido iskelesine bir geçirişim var ki benno'yla, gözlere şenlik!
eve geldik, benno beş saatlik gezintinin yorgunluğunda sızdı kaldı bile. bense yıl başı moduna çeyrek vaziyette girmiş bir halde kalakaldım. 
halbuki ne güzel bundan çok uzak kalmaya niyetliydim. davet eden hiç kimse de yok. ne yapacağım şimdi?
oysa kanapeye kıvrılıp güzel bir şekilde uyuklayarak geçirmek de var...?!



29 Aralık 2012 Cumartesi

üç kuruşluk indirim manyağı

anlayan beri gelsin...
mayıs'ın ortasıydı ikibin lira bayıldığım telefonun denize düşmesini sineye çektim, ne sigortasını almaya çalıştım ne de doğru dürüst aradım. yedi yıllık külüstür telefonumu paşa paşa kullanmayı bile göze alarak. 
ama gel gör ki, bugün markette, üç liralık indirimi yapmadılar diye ortalığı birbirini kattım! bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?! valla ben çözemedim. siz çözersiniz, bir zahmet bana da bildirsenize! 

4 Aralık 2012 Salı

dilek

bir şeyi çok dilersiniz ya. aylar boyunca o dileğinizi düşünür, onunla kalkar onunla yatarsınız da, keşke olsa derseniz. aslında gerçekleşmesinden yana hiç umudunuz yoktur. ama bu durumu değiştirmek için de bir şey yapmazsınız. çünkü durumu kabullenmişsinizdir.
loto oynamak gibi. milyarda bir ihtimalin olduğunu bilirsiniz, ve o milyardan biri olmayacağınızı da bilirsiniz ama yine de her hafta bir kupon doldurmaktan kendinizi alamazsınız. kandırmak mıdır o kendini? yoksa ne kadar inkar da edilse umudu yitirmeme çabası mıdır bu? hadi burada bir çaba var. aktif bir girişim. bir de hiç loto oynamadan paracıkların kendisine çıkacağını hayal eden bir güruh vardır. tek bir loto kuponu doldurmaz. ama yine de umut eder. utanmadan sıkılmadan hem de.  
ya da işinde terfi etmek ister, ama olağanüstü bir çaba gösterip de üslerinin gözüne girmeye çalışmaz.  ya da çaba gösterse de bir şey değişmeyeceğini, nasılsa yine de tuzu kuruların ve yalakaların o terfiyi alacağını bilir. başka örnek vermeye zorlamayın beni güzel kardeşim. anladınız işte umutsuzlardan, umutsuz vaka dedikleri o mefhumdan bahsediyorum.   
bendeniz de o güruha girdiğimi burada itiraf etmekten kıvanç duyarım. aylardır ahlanıp vahlanıp dilekler dilemiştim. hiç bir umudum olmadan. yalan yanlış loto kuponları bile doldurmuşluğum yoktu. hatta uğruna şiirler düşüp yanlış beyanatlarda bile bulunmuştum. o kadar umutsuz bir vakaydım.  ama   dün gece ne olduysa oldu, benim bu umutsuz dileğim bir yerlerden duyuldu nihayet. ya da bir başkasının deyimiyle "çağrıldı". 
dileğimin ne olduğu ve nasıl gerçekleştiğini burada anlatamam, boşuna sormayın. o ancak şiirlere mevzu bahis olabilir, oluyor, olacak. 
hala dünün keyfi üzerimde. elbette düş gördüğüm ihtimali de var. sabah uyandığımda, düş olmadığına dair delilleri incelemek zorunda kaldım. o kadar şaşkınım anlayacağınız.  düş de olsa dert değil zaten, ama düş olamayacak kadar da güzeldi.  
yani uzun lafın kısası olarak şu beylik lafı etmeden geçemeyeceğim: ne dilediğinize dikkat edin, gerçek olabilir.