10 Eylül 2020 Perşembe

in misin cin mi?

zaman zaman içimde bir vampir hortlar. gece uykum bölük pörçük olur. ne zaman uyuduğumu bırakın ev halkını, ben bile karıştırır olurum. ama güzel tarafı var bunun. deli gibi üretmeye, deli gibi yaşamaya başlarım. 
sene boyunca ertelediğim yığınla işi de aradan çıkarır, beş dakika boşa vakit geçirmez olurum. ama bununla da kalmam; bu yoğun aktivetlerim arasında çocukluğumdan bu yana süregelen gece gezmelerim de vardır. evet ya, uyur gezerliğimle başlamış bir mevzu bu. daha bıdıcık bir şeydim, oturduğumuz iki katlı müstakil binanın merdienlerinde kaç kez uyanmışlığım vardı. başa bilinçsiz giden bu eylem, çok kısa bir sürede bilinçliye evrildi. dokuz on yaşlarına olmalıyım sanırım, ilk "bilinçli" gece gezmem başladığında. herkes uyurken evden "sıvışır" sokakları dolanırdım. ilk başta, oturduğmuz evin kocaman avlusu derken, zaman içinde git gide genişleyen bir zemin üzerine yayıldı bu gezmelerim.Türkiye'ye gelmeden evvel, en son mezarlığı (!) dolaştığımı anımsıyorum gecenin bir vaktinde. bu yazımda da farklı bir bağlamda bahsetmişim bu yanımdan 
o yaştaki çocuk neden o saatlerde, hem de böylesi yerlerde dolaşır, ne olur sormayın. yok ya da sorun da ben de kafa patlatayım. 
oldum olası korku hikayelerini severdim. herhalde ondan mütevellit normal bir insan evladının en son dolaşmayı tercih edeceği bu kasvetli yerde olmak bana keyif veriyordu. gizemin verdiği adrenalin coşukusuydu herhalde sebep. 

yine böyle bir zamandayım. 
yine sabaha karşı dolaşmaya çıktım, köpeklerimle düzenli yürüdüğümüz güzergahta şirin bir camii vardır. bahçesinde mahallemizin havlangaç yaşlı köpekleri barınır. sokak canları bu kadar rahat burada barınabildiğine göre imam da yüreği güzel biri olmalı.  
sayısız kez geçmişim önünden, bir kez içine girmiş değilim. 
ezan sesiyle irkildim. şeytan mı, cebrail mi, hangi meleğin dürttüğünü bilmem, ama birisi dürttü ve girdim. bahçesindeki şadırvanda yarım yamalak aklımda kalan bilgilerle abdestmi aldım.
eee, başımı neyle örtecektim? fular bile yoktu yanımda. neyse ki kapüşonlu bir hırkam vardı üstümde. saçım da kısa olduğu için, gayet rahat kapatır dedim. kapüşonu abdestten nemlenmiş kafama geçirdim. 
"yarım elma gönül alma abdestimle"
girdim içeri. hemen solda kadınlar bölümüne çıkan daracaık merdivenleri gacırdata gucurdata çıktım. gittim en sağ dibte kitaplı bir dolabın kuytusuna sığındım.ışık düğmesini de bulamadığım için loştu etrafım. bir yandan etrafımı incelerken, diğer yandan mümkün mertebe kırk yıl evvelinden hatırladığım namaz bilgilerimle yarım yamalak bir namaz kılmaya çalıştım. 
bayramlar dışında hiç de kalabalık cemaati olmayan camiiye namaz kılmaya gelen insan sayısı ne olabilirdi ki?
aşağıdan gelen seslere bakılırsa bu sabah gelen kişi sayısı benimle sınırlı gibiydi. 
imamın dua fısıltıları yukarıya kadar geliyor, 
o sayede hangi sureyi nerede okuyacağımı kestiriyor, imamın sesini takip ediyor, onunla rükuya varıyordum. ancak namazı ne zaman bitirdi anlayamadım. birdenbire bulunduğum katın ışıkları yandı.fısır fısır dua okuyarak imamın kadınlar kısmına çıkan merdivenleri gacırdata gacırdata tırmandığını duydum. hırkamın kapüşonu neyse ki büyükçeydi. başımı iyice öne eğip, adeta kapüşonun içine sığındım. sanki komşunun bahçesinden elma çalarken yakalanan çocuk gibiydim. orada olmaması gereken biriydim sanki. dua fısıltıları bir kaç saniye sürdü, sonra geldiği gibi merdivenlerin gacırıtsı eşliğinde aşağıya indi tekrar. korkumdan başımı çevirip bakamadım ki. 

imam ne düşündü acaba? hiç bu saatlerde, hem de kadınlar kısmında böyle bir cin görmüşlüğü var mıdır? ya başka ne sanacaktı ki? 
bu saatte namaz kılmaya gelen bir kadın mı? 
güldürtmeyin beni! bu ülkede?
yok yok cin sanmıştır beni. merdivenleri çıkarken sanki ayetel kürsiyi okuyordu...

yazıyı bitridiğim şu dakika yine sabah ezanı okunuyor. sesini duyduğum acaba bizim caminin müezzini mi? gitsem mi tekrar?