10 Aralık 2015 Perşembe

küpeler

ne zaman o küpelere uzansam, sen geliyorsun aklıma. 
minicik, içine geçmiş zarif iki halkadan oluşan, ortasında çakma pırlantası olan küpelerim. üstelik sen almadın onları. şu ucuzcu takı satan dükkanlardan birinden almıştım, komik paralar vererek. ama hala metali solmamış, hala pırıl pırıl, ne zaman taksam zerafetine bayıldığım o küpeler. ve ne zaman onları taksam, ellerim ister istemez o pembe taşlı küpelere de gidiyor. ikisi bir bütün artık gözümde. küpe deliklerimin bu kadar fazla oluşuna ilk kez o gün kızmamıştın galiba.  
bahardı. ilk mi son mu, anımsamıyorum. güneşli bir bahar günüydü. üzerimde uzun kollu pembe bir bluz olduğunu anımsıyorum, baharlık. oradan biliyorum bahar olduğunu. 
seni ziyarete gelmiştim komşu şehre. yatakta yatıyordun hala. uyandırmıştım tatlı uykundan. usulca koynuna sokulmuştum. kokun hala burnumda. 
gözlerini ovuşturarak bakmıştın bana. 
"tülü kızım!" 
hatırlamıyorum, demiş miydin yine bunu. kesin demişsindir. hep öyle seslenirdin. 
sonra küpelerimi fark etmiştin. 
"çok güzel olmuş, yakışmış" demiştin. "tek mi bu?" diye de sormuştun. gülmüştüm. "tek küpe gibi duruyor." demiştin. ilk kez bir şeyimi beğenmiştin. 
babam sağ mıydı o zaman? sanmam, sonrasında olmalı. 
kırk yaşların başı olmalı. ilk kez senden bir onay almışım, ilk kez beğenilmişim. 

şimdi ne zaman o zarif küpelere uzansam, pembe taşlı küpelere de elim gidiyor. bir bütün onlar. sen öyle beğendin. 
şimdi görüyor musun oralardan cadı anacım, tatlı anacım, görüyor musun? senin sevdiğin, senin beğendiğin gibi takıyorum onları.