en son yazdığım yazıya göz gezdirirken gözlerim doldu. 10 yıllık yarimi yitirdiğim zamandan kalma bir yazı.
gecenin üçünde bu yazıya başlamama sebep de başka bir dört ayaklı can. ali. sahildeki parkın en eskisi, tatlış bir çocuk. dün geceki gök gürültüsünden beri kayıpmış. bizim mahalledeki sokak hayvanlarının meleği mine'nin paylaşımında görüyorum haberini. meğer yelkencilerden haber gelmiş. ölüsünü görmüşler denizde...ali'yle hiç samimi olmadım o kadar. ilişkimiz sabahları selamlaşmaktan ve bazen ödül maması ikramından öteye geçmedi. ama işte parkın o bölümünde, her sabah karının altında sallandırdığı o koca şişliği ile görmeyi sevdiğim canlardan biri. sahile inip arayasım var çocuğu...
ah be ali, bir gece değil, gecelerce uykum sana feda, ama hadi çıkıp gel koca çocuk.
ali'den sonra bir şey yazasım yok. halbuki yazıya bambaşka bir yerden başlamıştım. şöyle ki:
boşladım hepten bu bloğu. senede bir iki yazı yazsam nafile. geçen sene hiç elim değmemiş.
hoş, kendi kendime eğleşiyorum işte. kaç kişi okuyor ki bu bloğu? boşluğa bağırıyorum, duyan yok...
okunmak mı yazmak mı? hangisi amaç?
her yazan aslında birileri tarafından okunma umuduyla mı yazar, yoksa yüreğindekileri, zihnindekileri, aman içimde kalmasın, şuradan çıksın da benden uzak dursun diye mi döker içini "kağıda"? bir sebep olmadan diğeri var olabilir mi? galiba yumurta tavuk ikilisi bunlar. önce hangi ihtiyaç doğdu bilinmez.
her iki elim atel içinde yazıyorum şu an.
son iki yıldır cebelleştiğim karpal tünel rahatsızlığı pik yapmış durumda. 8 gündür fizik tedaviye gidiyorum her sabah, parafine batırıyorum her iki elimi. 20 dakika havlu içinde bekleşiyorum diğer parafinli hanımlarla. daha 7 seansım var. ama şimdiden yoruldum.
tuhaf, sekiz gündür hiç erkek hasta görmedim. zaten %70-80 oranında kadın hastalarda ortaya çıkıyormuş
tam bir kadınlar kulübü hastanenin o kısmı. parafin dostlukları da kaçınılmaz oluyor tabii. daha ilk günden tanıştık canan'la. emekli resim öğretmeni. hemen kanımız kaynıyor. her gün birbirimizin yolunu gözlüyoruz resmen. zaten üçüncü gün telefon numaraları alışverişi. canan o hiç yaşını göstermeyen şarap gibi kadınlardan. sarı uzun gür saçlarıyla neşeli tatlı bir kadın. hayatı dolu dolu yaşamayı seviyor. yani emekliliğin tadını çıkarıyor. bu kare de 1 şubat'ta ckm'deki barış manço anma konserinden.işte böyle tatlı mevzulardan bahsedip kafamı dağıtmaya başlamışken, dönüp, yazının başına uykumun neden kaçtığını yazma gereğini duyuyorum. keyfim kaçıyor.
şimdi nasıl tatlı canan hocamı anlatabilirim ki?
umarım parafinle başlayan bu dostluk devam eder de, canan ara ara bu bloga misafir olur.