4 Ekim 2013 Cuma

anne

gitmeye hazır değilsin anne, kandırma beni. ölüme hazır oluşundan ne kadar dem vursan da, yaşama ne kadar bağlı olduğunun senin kadar ben de farkındayım be güzelim. 

iki haftayı geçti yoğun bakıma girdin gireli. şimdi bilincin yerine gelse, sana ilk söyleyeceklerimi düşünüyorum, aklıma hiç bir şey gelmiyor. söylenecek söz kaldı mı aramızda? 
sanki çoktan vedalaşmış gibiyim. 
ama yine de...

içindeki anneyi bulman daha önemli demişti psikoloğum. dışarıdaki annenin nasıl bir şey olduğunu hiç bilemedim ki, anne kavramı koca bir kara delik anlayacağın, sayende be tatlım. asla çocuk istemeyişim de bu sebepten. iyi bir anne olamam korkusu. 
önce içimdeki anneyi bulmam lazım. nasıl bir şey o?

ama kızgın da değilim artık sana. son bir senedir, her ne kadar sana hissettiremediysem de, kendi içimde seninle barışmanın aşamalarını yaşıyorum. 
ama sana bunu anlatmanın bir yolu yoktu. nasıl olsun? anlamayacaktın, kalbin kırılacaktı, lanetleyecektin, küsecektin haftalarca, belki yıllarca. 

sen kendin anne nedir bilmemişin, bilmediğin bir şeyi nasıl yaşatasın başkasına? 
acı olan, annelik edemediğini hiç bir zaman fark etmemendi. 
olsun be tatlım, kısmet değilmiş işte. 
hem mümkün mü bu aşamadan sonra kızgın olmak? nasıl kızgın olunabilir ki bilinci kapalı bir avuç kalmış bu ihtiyarcığa?!   

arafta mısın anne? neresi o şu an olduğun yer? duyuyor musun beni?
duyuyorsan, bil tatlım. ben seni affettim. kimim ki, affetmek, affetmemek üzerine ahkam kesebileyim!
ne olur, sen de beni affet!

yarın yine gelirim hastaneye. beş saat yol, hastanede yoğun bakım görüşün başlamasını bekleme, hepsi beş dakikacık seni görmek için. beni bilmeyeceğin o beş dakika için. ama gelirim. 
biliyorum, henüz hazır değilsin gitmeye. 

hoşçakal

Hiç yorum yok: