bazı an geliyor, varoluş olağanca ağırlığı ile çörekleniyor omuzuna. omuzuma.
niye olayı sana giydirmeye çalışıyorsam sevgili okurum. hani olası değil ya, ama belki sen polyanna'nın daniskasısın (ah pek bir moda oldu laf "daniska"), değil mi ya?!
ömrünü gerçeği bulmaya adamış ve başka bir şey dilememiş biri olarak tıkandığımı hissediyorum spritüel manada. bilmiyorum, belki bu kâmil insan olma yolundaki proseslerden biri ve bu durağan anlar da sadece yaşananları sindirme sürecidir. olabilir.
ama zaten tevekkülü yeni öğrenen biri olarak, buna da tevekkül göstermem gerekiyor. ama yine de, sanki yaşamayı bırakmışım ve hayat önümde akıp gidiyor, tv seyreder gibiyim. ben gibi görünen biri yaşıyor, yemek yiyor, işe gidiyor, annesinin yasını tutuyor... evet evet, herbirini görüyorum. ama ben değilim o.
ben bir kenarda durmuş bekliyorum. zaman durmuş. nefes almıyorum. bilincim açık.
godot'yu bekliyorum mübarek!
ama var olmamak da değil bu. varım işte! bilincim her şeyi algılıyor. beden olarak da varım maalesef. o ekranda hareket eden ben değilim zaten. bir yanılsama. yaşadığını sanan bir kopyam. doppelgängerim.
benden habersiz. nasıl olsun? o benim yarattığım imgelemim. mağara duvarına yansıyan gölgem.
bir şeylerin değişmesi lazım, biliyorum. harekete geçmeliyim, tekrar kopyamla bir olmam lazım.
hadi artık!
7 yorum:
Yazıp yazıp sildim. Belirsiz bir alanda kabul edilebilir fikirler üretmekte zorlanıyor insan. Diğer yandan aynı şeyleri hissediyorum.Bilincinin herşeyle bir bağlantısı olduğu hissi rahat bırakmıyor. Herşeye bakıp, düşünüp, kaypak olmayan bir referans noktası arıyor,bulamıyorum. Belki hayat subjektif olanların ötesinde varolmak için bir neden vermiyordur, bilinç açısından durum böyle görünüyor; nedenler kişisel. Diğer yandan canlı ve akıllı organizmaların varlığının istisna olduğu bir evrende yaşıyoruz, istisnanın ta kendisi olarak. Evrenin fizik kuralları bizim gibi varlıkların ortaya çıkmayacağı bir bileşkedeler. Varlığımız kuralların zayıf noktalarının birleşmesiyle oluşan boşluktan yararlanmış gibi. Görece zayıf bir varlık üstelik. Bedenimizi çalışır durumda tutmak için oksijene, gıdaya ve uykuya sürekli olarak bağımlı durumdayız çünkü biz ölümün kural olduğu bir evrende en üst canlı formuyuz.
Ne olursa olsun en büyük gizemimiz bu bence.
Wittgenstein konuşamayacağımız mevzular hakkında susmamız gerektiğini söyler. spritüel meseleler de bireyseldir ve üzerine konuşulması bu manada bir katkı sağlamaz.
"evrenin fizik kuralları bizim gibi varlıkların ortaya çıkmayacağı bir bileşkedeler" mi? nasıl olabilir? o halde değil sadece biz, evrenin kendisi mümkün olamazdı.
belki de algıyı bilimin açıklayabileceği her türlü referans noktasının ötesine geçirmekte yatıyor cevap.
diğer yandan cevapların geçiçi ve sadece yeni sorulara yönelttiği gerçeği, cevap aramayı anlamsız kılıyor.
Osho' un "Sufıs- the people of the path" kitabından keyifli bir alıntı:
The English term ’philosophy’ comes from the same root ’sufiya’ but it has gone astray. Sufi also comes from the same root ’sufiya’ but it has not gone astray. Philosophy became just speculation – thinking and thinking and thinking, never arriving at any conclusion. And if you don’t arrive at any conclusion your life is not going to be transformed. Just by thinking, nobody is transformed; only when you arrive at some experienced conclusions do you grow. Philosophy is a game with words and logic – a beautiful game. If you like it you can play it, but you remain the same. It never changes you.
Wittgenstein kadar pozitivist değilim, sufi bir yol arkadaşım da var ama sufilik yolunun da yolcusu değilim.
Yazımdan alıntıyla cevap vermişsin. O cümlenin benim yazımdaki bağlamı önceki ve sonraki cümlelerle açıklanabilir, şöyle demişim ;''Diğer yandan canlı ve akıllı organizmaların varlığının istisna olduğu bir evrende yaşıyoruz, istisnanın ta kendisi olarak. Evrenin fizik kuralları bizim gibi varlıkların ortaya çıkmayacağı bir bileşkedeler. Varlığımız kuralların zayıf noktalarının birleşmesiyle oluşan boşluktan yararlanmış gibi.''
Şunu demek istemiştim; bizim gibi organizmaların varlık kazanıp sürdürebilmeleri uzayın genel güç dengeleri bakımından istisnai şartların oluşumunu gerekli kılar. Yerkürede yaşamı olanaklı aşamalar ilgili şu belgesel fikir veriyor; http://www.youtube.com/watch?v=R4RTXPMI5hg
Burda da yerküre gibi yaşama elverişli yerlerin olasılığı tartışılmış; http://tr.wikipedia.org/wiki/Fermi_paradoksu
yazdıklarında bir gerçeklik payı varsa -gerçek nedir ki zaten? herkesin kendi gerçeği var- ve var olmamız bu denli düşük bir olasılığa sahipse, bu daha da muhteşem değil mi?
iyi ki varım, iyi ki bilince sahip bir canlıyım ve bu bilinci "gelişmek" için kullanabiliyorum diyorum o halde.
evet, evet, yazılarımı düzenli okuduysan bilirsin: polyanna benim ablamdı ;)
Daha iyi ifade edebilecek olsam bu örneği vermezdim.John Fowles'in Büyücü'sünde varolmaktan duyulan memnuniyet bir kurukafaya atfedilen bir ifade ile tasvir edilir. Varmak istediğim nokta da bu zaten, yaşam çok acayip ve bu güzel bir tesadüf.
ama iyi ki de bu örneği verdin, zira ne yazarı ne de eseri tanıyormuşum. oldukça enteresan bir esere benziyor, teşekkür ederim. o bahsettiğin kısmı alıntılama olanağın olsaymış keşke.
ama ölüm üzerine düşündüğümü, -ben epey farklı ifade ederdim- yine osho'nun sözleriyle vereceğim:
There are only two mysteries: life and death. And the greatest is certainly death – because life is spread out and death is very intense. Life happens in seventy, eighty, a hundred years. Naturally it is spread out. Death happens in a single moment, it is very intense. Death is the culmination, the crescendo. Death is the greatest orgasm there is – hence, by the way, people are afraid of orgasm. It is because they are afraid of death. Many people don’t have orgasms. Or even if they do, it is a local orgasm, not very orgasmic – because of fear. The orgasmic moment is a death moment. And in death happens the. ultimate orgasm. In that moment you utterly disappear into nothingness. It is the greatest experience.
Yorum Gönder