23 Mayıs 2015 Cumartesi

taciz vaaaaaaar! mı?

dolmuşta oturuyorum, yanımda zayıfçana ellisinde mi altmışında mı olduğunu kestiremediğim bir adam oturuyor. diğer tarafına daha genişçe bir adamın oturmasıyla benim rahatım da sona eriyor. sakat belimle elimden geldiğince sıkışıyorum cam kenarına. ama ben kaçtıkça yanımdaki adam da benden yana yayılıyor. sonunda çantamı adama doğru koymakta buluyorum çareyi. klasik çaredir bu, çantanızı kendi bacağınız ile adamın bacağı arasına koyar, üstten de baskı uygularsınız ki, beriki ittiremesin. bir nevi tampon bölge oluşturur o çanta. ama cankurtarandır da, başka bir canlının uzvunun sizin herhangi bir yerinize değmesine engel olur.  
diğer yandan da çaktırmadan adamı süzüyorum, potansiyel sapık görüntüsü var mı diye. 
adam cidden çok zayıf, belki gerçekten onu da diğer adam ittiriyordur ve ben paranoya yapıyorumdur, masum bir adamın günahını da alarak. 
ama kusura bakmayın beyler, sizin türünüzün kötü niyetlisi bizi bu hale getirdi. 
etrafınızdaki hanımlara bir sorun hele, bakalım tacize maruz kalmayanı var mı! az ya da çok, muhakkak bir şekilde tacize uğramıştır. hele ki büyük şehirde yaşıyorsa, kaçınılmaz bir şey bu. dolayısıyla da kendimizi, belki bazen de gereksiz yere, aşırı korumaya alıyoruz. 

güzel bir fotoğraf arayışında buna denk geldim. sırf tacize yönelik böyle bir çalışmanın olması ne güzel. 
gerçi özgecan aslan olayından sonra, böyle bir ihbar hattı ne kadar işlevsel olur, polis ne zaman yetişir, o da ayrı bir dert...

13 Mayıs 2015 Çarşamba

şehir serçeleri

vapur kalkmak üzereyken serçeler üşüşür ya güverteye, kırıntı umuduyla zıpzıp gezerler. işte böyle bir tanesi elma dilimlerini koymuş olduğum kutuyu açtığımı fark edip, ilgiyle yaklaştı. ben de hemen onun kapabileceği boyda bir parça elma atıverdim önüne, zaten hiç bir hareketimi kaçırmadığı için elma parçasına atladı. lakin gagasına alır almaz "bu he be!" dercesine fırlattı yere tekrar. 
döndü bana bakıyor. "eee yenilir bir şeyin yok mu?" der gibi. kahroldum, niye bir simitim yoktu ki?

anlaşılan şehir serçesi elmaya yabancılaşmış. 
üzülsem mi memnun edemediğime ve şehir serçelerin meyveye yabancılaştığına, ya da sevinsem mi böyle zeki bir serçeyle karşılaştığıma, bilemedim. 


buna bir ilave yapmam gerekiyor:
geçen gün parkta iki serçenin kıyasıya bir ekmek parçasını kapmaya çalıştığını gördüm, yaklaştığımda  dört serçe oluverdiler, o zaman gördüm ki o deli gibi kapmaya çalıştıkları ekmek parçasının şu solucan şeklindeki fıstık çereziymiş meğer. 

ama artık yeter diyor ve nezdinizde tüm serçe familyasına sesleniyorum: böyle sağlıksız beslenme ile zaten bir senecik süren o kısa ömrünüzü daha da kısaltıyorsunuz, haberiniz olsun. 
hem benim etçil oğluşlarım bile deli gibi meyve seviyor, haberiniz olsun. 
bu da size kapak mı ne olur, o kuş aklınızla (karga ve kuzgunun kuş olduğunu ve yunuslarla birlikte hayvanlar aleminin en zeki canlıları olduğunu unutmadan) siz karar verin diyorum! hıh!