sabah oğluşlarımı çıkardığımda, bir haftadır parkta karşılaştığım ve ben demeden güleryüzüyle selam veren temizlik görevlisine dayanamayıp laf attım.
"bu parka gelmiş en güleryzlü temizlik işçisi sizsiniz!"
başladık tabii muhabbette. işçi bayramında bile çalışmakta olmasından dolayı sistem adına özür dilercesine kutladım. ama o artık aşina olduğum güleryüzüyle hiç umursamadı.
otuz yıl evvel taşı toprağı altın şehre ailesiyle gelmiş, ama hala kaybetmediği şivesiyle "diyarbahırliyem" derken nasıl dimdik duruyor.
dört çocuğundan biri üniversite mezunu, biri üniversitede okuyor, diğer ikisi üniversite giriş sınavına hazırlanıyor. kıt kanaat işçi maaşıyla bunu becerebildiğiyle nasıl gururlu! gözleri öyle ışıl ışıl anlatıyor bunları, ben de ona kıyıp yüksek öğrenim konusundaki fikrimi söylemiyorum. tam tersine, onun ışıltısından etkilenip, candan bir "helal olsun!" çıkıyor ağzımdan. uçuyor sevincinden. hele ki mesleğimi duyunca zıplıyor sanki mutluluktan.
ama sebebini öğrenemeden, sonradan avukat olduğunu gözümüze sokarak söyleyen elli yaşlarında bir hanım bölüyor bizi. parkın pisliğinden ve gençlerin moda parkını nasıl çöpe çevirdiğinden dem vuruyor. sanki şu anki gençler bizim eserimiz değil gibi!
ben anında topukluyorum oradan.
dönüşte yine takılıyorum. tabii yine muhabbette açılıyor.
"maden işçilerinden sonra en ağır iş temizlik işçisinindir! zordur başkasının pisliğini temizlemek. " diyecek oluyorum. bu sefer bana işine duyduğu saygıyı gösteriyor. çantasında bir adet "poğföm", bir adet de hacı yağı var. ter kokmak istemiyor yanından geçtiği park ziyaretçisine.
dur, sağol istemem diyemeden elime sürüyor hacı yağını.
ellerimi kaç kez yıkadım,
duş aldım, yarım günden fazla geçti. hala elim kokuyor. hiç de sevmem hacı yağını.
eyleme gidemedim, ama elimde kokusuyla tatlı ömer kardeş (ya da abimsindir belki, yaşını sormak aklıma gelmedi), senle hala kutluyorum gününü, haberin olsun!
işçinin kendi bayramında çalışmak zorunda olmadığı nice bayramlara!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder