27 Aralık 2007 Perşembe

bir gün ansızın gelebilirim..

bazı günler olur, primatlardan bir nebze akıllı (gerçi son yapılan deneyler aksini ıspatlıyor, ve tabii ki biz kontekstimize halel getirmemek adına onları yok sayıyoruz şimdilik!), lakin o kadar duygusal olamamanın sancısını çekeriz.
ohhh fiili birinci çoğul şahısta kullanıp aklımca işin içinden sıyrılacağım. yok öyle yağma, birinci tekil şahsa dönemem şimdi, utanırım cümle aleme karşı...
durduk yerde ağlamaya başlarız (yok olmadı bu, çok durduk yerde değildi, basbayağı yürümelik yerde, hem de sokak ortasıydı hatta...
hadi arkadaşlar, yalnız bırakmayın beni, ha gayret! birinci çoğul şahıs, huhuuuu!
niye mi ağlarız? neden olacak, bastonlu bir amcayı baharda ölen babamıza benzetmişizdir. istikamet iskele ev arasında bir yerde, aynı babanıza benzeyen yaşlıca bir amca peydah olmuştur, aynı onun gibi tıngır mıngır bastonuyla ağır çekim yürüyordur, bir de sakalı olsa direkt, "yav baba, ölme numarasıyla anamı mı terk ettin de yirmilik çıtıra mı kaçtın" nidasıyla sarılacaksınız, o kadar benziyor hani!
tamam yahu, babanız benzemiyor olabilir üstteki tarife, kırmayın beni!
önce bir iki yutkunur, geçecek gibi olursunuz, ama ohooo farkına bile varmadan amcanın ağır çekimine kapılmışsınızdır (yaşlı erkek çekiciliği bu olsa gerek: bastonuyla senkron tutturmak...)
derken, durumun ayırdına varır, amca fark etmeden tabanları yağlarsınız (ne olur ne olmaz, sizi kapkaçcı sanır ya da başka bir şey, oracıkta kalpten gidiverir, vebali mebali olaylarına sebep olur, ömür boyu vicdan meselelerine gark olursunuz).
bakın hele, çaktırmadan birinci çoğul şahıstan, ikinci çoğula geçip, sorumluluğu sizin üzerinize bıraktım bile, siz daha uyuyun!

lakin göz ve kalp irtibatı çoktan ilişki kurmuş, babanızın resmini anında flashdiskten yükleme yapmış , 150 gb (ne var, yakında o kadar kapasitelisi de çıkar, hayal kuruyoruz burada!) şiddettinde harddiske giydirmiş, tüm belleği bloke edip zırlama komutunu göndermiştir bile.
boşuna basarsınız undo tuşuna, f1 tuşu çoktan kayıptır ve ctrl+alt+delete tuşları da faide etmez.
filmlerde müziğin plak cızırtısıyla durduğu noktaya gelmiş olabilir bazılarımız -anında biz olduk- şimdi "ne diyorsun kardeşim?" diye kızarak. tamam kızmayın, zaten hepsi "aptallar için bilgisayar kullanma kısayolları" kitabından arakladığım bilgilerdi. benim de bildiğim nane değil bu pc olayları -hehehe, çaktırmadan okuyucu ile empati kurma! aa pardon bunu da okudunuz şimdi değil mi? hiihi elimden kaçtı-. sakinleşirseniz bir de şöyle anlatırım:
gözünüzden bir iki damla şıp şıp eder, aboov diyerek adımları hızlandırır, ama beyhudedir bu çaba, şıp şıp çoktan şırıl kıvamına gelmiş, salya sümük zırlamaktasınız!
son çare -neyse ki güneş var da konsepte uyuyor- güneş gözlüğünü çıkartır, zırıl zırıl eve yürürsünüz
hala üstüme alındığım yok, benim başıma gelmedi ki, valla ben gördüm sizi, yollarda salya sümük koştururken, hatta mendil ister misin kardeş diye seslendim, duymadınız...
yolları şaşırır, on dakikalık yolu yarım saate çıkarmayı becerir, son beş yılın en başarılı labirent çizme şampiyonu bile ilan edilirsiniz.
amaaan ne olacak, içinizde kalanı cebinizdeki bir paket mendile sığdırmışsınız işte, uzayan yollar ve sümüklü mendiller size feda olsun!

ama sonra, akşamın ilerleyen saatlerinde, çalışmanız gerekirken kendinizi böyle ne idüğü belirsiz yazılar yazarken bulursanız şaşırmayın!
ben uyarayım da... ne olur ne olmaz.

1 yorum:

yurdanur dedi ki...

Son günlerde ben de olur olmadık zırıldamaya başladım!Neler oluyor bizeee acaba!!!Sevgiler.