salı günü rutin doktor kontrolüm vardı. rutin dediğim son iki yıldır ihmal etmiştim. eee beş yıl boyunca altı ayda bir tiroid kontrolüne gidince insan eeee başlayacağım senin gibi iş başı yapmayan tiroid bezlerine deyip kendi de onun için çalışmak istmeyebiliyormuş!
geleyim sadede, doktorum, ah burada reklam yapmadan geçemeyeceğim, dünya tatlısı yaşlıca ve gayet de bilindik isim. ikiz kardeşiyle tartışma programlarına çıkar, entelektüel kimliğiyle döktürürdü eskiden, yaşıtlarımız belki bu bilgiden uyanabilir kim olduğuna dair, çünkü ben burada isim vermeyeceğim. her gidişimde kontrol on dakika sürer, yarım saat de sohbetle geçer ki, bir başlar divan edebiyatından, matematiğe değin uzanan renklilikte bir geyik döndürürüz. aslında daha çok o konuşur, ben naçiz alman edebiyatı bilgimle katkıda bulunurum. gelelim asıl meseleye: baktı, "hmmm burada bir sertlik var, buna bir baktıralım dedi. Kötü huylu tümör olabilir. hani olmaz ama işte biz olmadığından emin olmalıyız" diye o şirin, alanında duayen olmanın ağırlıyla buyurdu. o buyurdu da bana neler oldu! gözümün önünde en ağır hal, yani cenaze marşı eşliğinde dört kolluda gidişim geçiyor! yutkundum. ve o yutkunmam üç gün sürdü. artık ölürsem anneme bırakabileceğim yegane miras, özel emeklilik sigortamda buna dair bir madde koydurmuş muydumun detaylarından tutun da, cenaze masraflarından, kedimi kime bırakacağıma kadar planları yapar buldum kendimi. işin enteresan kısmı, kan testini yaptırdığım ve sonuçları almam gereken süre içerisinde bunları düşünmeye başlayınca ve düşünmeye ü devam ettikçe rahatladığım. cenazemin tüm detaylarını planladıktan sonra asıl korkunun, ameliyatlarla sürünmek olduğunu fark ettim.
hani şimdi bazılarınız diyebilir, yaşın kırk, bundan sonra pırt! değil güzel okuyucum, değil valla, bu gencecik baharımda hastanelerde sürün, o ameliyat senin bu ameliyat doktorumun dolan dur, olacak şey değil, ben almayayım, sağol! nedense ölüm daha az ürkütücü geliyordu.
eve gelince araştırdım, tiroid kanseri ameliyatla çok rahat alınabilyormuş, tekrarlama ihtimali de düşük. ebem de güzelse öpsün amcamı! çok sağolun, sevineyim o halde!
bugün kan testi sonuçlarını götüreceğim, ama bugün gelene kadar akla kara seçme yarışlarında, ben konya dolaylarında üç buçuk atıyorum! her şey yolunda gitti ve ameliyat oldum ama az da olsa ses tellerinin zarar görme ihtmalini okuyunca bende bet beniz top attı! olur, öğrencilerimle telepati yoluyla ders yaparım artık!
git gel, in çık üç gün anlayacağınız kabus gibi geçti. gece uyku deseniz, o zaten haram, o kendini takstili satşılara ayırdı!
bugün doktorumun yolunu tuttum, ama yol mu beni tuttu, ben mi yolu, bilmiyorum. nihayet odasına girdim, verilere baktı tekrar. "topyekun alalım biz o tiroidi" dedi. dedi ama sonra da başladı, "o capcanlı insan gidecek, ve bezgin bekir gelecek, kilo alacaksın, isteksiz ve sinirli olacaksın..." oh oh, başka? yok ben zaten ameliyat olmaya sıcak bakmıyorum, ölüm başından beri daha sıcak bir opsiyondu bana, diyeceğim, ama manyak sanacak beni. yine de ne yalan diyeyim, hakkat ölüm daha sıcak bir opsiyon gibi. düşünsenize, daha önce deneyimlemediğniz bir tecrübe! cidden merak ediyorum. şimdi aranızda, gel madem ben sana hızlı bilet alıp göndereyim, diyenler çıkacaktır. olur ama ya sevmezsem, yandım o zaman! tabii cehennem cennet meselesine çevirmeyeceğim bunu şimdi, inanmayan biri olarak benim için zaten namevcutlar! -gözünüzü seveyim, dini bütünler alınmasın şimdi, ben sizin inancınıza bir şey diyor muyum?- yandım derken, dönüş yok manasında o! reenkarnasyon varsa iyi, bitki böcek olarak ilişirsin yaşamın bir kenarına, hani sevmedim kardeşim ben bu diyarı, bok böceği olarak bile olsa geri döneceğim diye tutturursam diyorum. -şimdi de budist kardeşler alınmasın, nasılsa okuyucularım arasında yoktur diye bu dini örnek olarak seçeyim dedim. ben de az değilim haaa.-
ne diyordum? ha evet, ameliyat kilo alma, sinirli ve bezgin bir tip haline dönüşme... yeni kişiliğim resmi geçit yapıyor, doktorum"o nodül ne büyüklükteydi?" diyerek verileri tekrar gözden geçirirken, ben "hocam, son tespitte nödül yoktu ki, o beş yıl önceki ultrasonda çıkmıştı" dedim. baktı baktı, aa bu pseudo nodülmüş, onda kanser olmaz ki!" demesin mi!
benim gözler faltaşına aşık atarcasına açıldı. "ne diyorsun doktor civanım" diyerek boynuna atılmadığım kaldı sevinçten.
evet sevgili okuyucum, kefeni yırttım bir kez daha -sanki öncesinde otuz beş kez deneyimim oldu da, bir kez daha diyorum-!
yani anlayacağınız benden kurtulamadınız!
hem ben bu gazla belki blog sayfama daha fazla ilgi gösteririm artık...
geleyim sadede, doktorum, ah burada reklam yapmadan geçemeyeceğim, dünya tatlısı yaşlıca ve gayet de bilindik isim. ikiz kardeşiyle tartışma programlarına çıkar, entelektüel kimliğiyle döktürürdü eskiden, yaşıtlarımız belki bu bilgiden uyanabilir kim olduğuna dair, çünkü ben burada isim vermeyeceğim. her gidişimde kontrol on dakika sürer, yarım saat de sohbetle geçer ki, bir başlar divan edebiyatından, matematiğe değin uzanan renklilikte bir geyik döndürürüz. aslında daha çok o konuşur, ben naçiz alman edebiyatı bilgimle katkıda bulunurum. gelelim asıl meseleye: baktı, "hmmm burada bir sertlik var, buna bir baktıralım dedi. Kötü huylu tümör olabilir. hani olmaz ama işte biz olmadığından emin olmalıyız" diye o şirin, alanında duayen olmanın ağırlıyla buyurdu. o buyurdu da bana neler oldu! gözümün önünde en ağır hal, yani cenaze marşı eşliğinde dört kolluda gidişim geçiyor! yutkundum. ve o yutkunmam üç gün sürdü. artık ölürsem anneme bırakabileceğim yegane miras, özel emeklilik sigortamda buna dair bir madde koydurmuş muydumun detaylarından tutun da, cenaze masraflarından, kedimi kime bırakacağıma kadar planları yapar buldum kendimi. işin enteresan kısmı, kan testini yaptırdığım ve sonuçları almam gereken süre içerisinde bunları düşünmeye başlayınca ve düşünmeye ü devam ettikçe rahatladığım. cenazemin tüm detaylarını planladıktan sonra asıl korkunun, ameliyatlarla sürünmek olduğunu fark ettim.
hani şimdi bazılarınız diyebilir, yaşın kırk, bundan sonra pırt! değil güzel okuyucum, değil valla, bu gencecik baharımda hastanelerde sürün, o ameliyat senin bu ameliyat doktorumun dolan dur, olacak şey değil, ben almayayım, sağol! nedense ölüm daha az ürkütücü geliyordu.
eve gelince araştırdım, tiroid kanseri ameliyatla çok rahat alınabilyormuş, tekrarlama ihtimali de düşük. ebem de güzelse öpsün amcamı! çok sağolun, sevineyim o halde!
bugün kan testi sonuçlarını götüreceğim, ama bugün gelene kadar akla kara seçme yarışlarında, ben konya dolaylarında üç buçuk atıyorum! her şey yolunda gitti ve ameliyat oldum ama az da olsa ses tellerinin zarar görme ihtmalini okuyunca bende bet beniz top attı! olur, öğrencilerimle telepati yoluyla ders yaparım artık!
git gel, in çık üç gün anlayacağınız kabus gibi geçti. gece uyku deseniz, o zaten haram, o kendini takstili satşılara ayırdı!
bugün doktorumun yolunu tuttum, ama yol mu beni tuttu, ben mi yolu, bilmiyorum. nihayet odasına girdim, verilere baktı tekrar. "topyekun alalım biz o tiroidi" dedi. dedi ama sonra da başladı, "o capcanlı insan gidecek, ve bezgin bekir gelecek, kilo alacaksın, isteksiz ve sinirli olacaksın..." oh oh, başka? yok ben zaten ameliyat olmaya sıcak bakmıyorum, ölüm başından beri daha sıcak bir opsiyondu bana, diyeceğim, ama manyak sanacak beni. yine de ne yalan diyeyim, hakkat ölüm daha sıcak bir opsiyon gibi. düşünsenize, daha önce deneyimlemediğniz bir tecrübe! cidden merak ediyorum. şimdi aranızda, gel madem ben sana hızlı bilet alıp göndereyim, diyenler çıkacaktır. olur ama ya sevmezsem, yandım o zaman! tabii cehennem cennet meselesine çevirmeyeceğim bunu şimdi, inanmayan biri olarak benim için zaten namevcutlar! -gözünüzü seveyim, dini bütünler alınmasın şimdi, ben sizin inancınıza bir şey diyor muyum?- yandım derken, dönüş yok manasında o! reenkarnasyon varsa iyi, bitki böcek olarak ilişirsin yaşamın bir kenarına, hani sevmedim kardeşim ben bu diyarı, bok böceği olarak bile olsa geri döneceğim diye tutturursam diyorum. -şimdi de budist kardeşler alınmasın, nasılsa okuyucularım arasında yoktur diye bu dini örnek olarak seçeyim dedim. ben de az değilim haaa.-
ne diyordum? ha evet, ameliyat kilo alma, sinirli ve bezgin bir tip haline dönüşme... yeni kişiliğim resmi geçit yapıyor, doktorum"o nodül ne büyüklükteydi?" diyerek verileri tekrar gözden geçirirken, ben "hocam, son tespitte nödül yoktu ki, o beş yıl önceki ultrasonda çıkmıştı" dedim. baktı baktı, aa bu pseudo nodülmüş, onda kanser olmaz ki!" demesin mi!
benim gözler faltaşına aşık atarcasına açıldı. "ne diyorsun doktor civanım" diyerek boynuna atılmadığım kaldı sevinçten.
evet sevgili okuyucum, kefeni yırttım bir kez daha -sanki öncesinde otuz beş kez deneyimim oldu da, bir kez daha diyorum-!
yani anlayacağınız benden kurtulamadınız!
hem ben bu gazla belki blog sayfama daha fazla ilgi gösteririm artık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder