8 Ocak 2010 Cuma

kent insanı, problem insanı

kentli olmayı hiç sevdim mi bilmiyorum, ama artık iyice hazzetmez oldum. 20 milyonluk bir kentten çok şey bekliyorum belki. metrekareye gereğinden fazla insanın düştüğü bir yerin paylaşımında şüphesiz ki sorun çıkacak... bırak hareket etmeye, nefes almaya yer kalmamış bu mekanda. sabrın unutulduğu, içinde bulunulan zamanın hep geç olduğu, nefes nefese bir yerlere yetişmemiz gereken bir mekan bu. iki dakika kırmızı ışıkta, üç dakika yürüyen merdivenlerde durma tahammülümüz yok. sürekli hareket etmeliyiz ki, şu bir türlü yetişemediğimiz zamanı belki bir yerde yakalarız.
ama sadece zamansızlık değil bizi tahammülsüz kılan, her şey! kentin kendisi belki!

trendeyim, tren de tren ama, banliyö treni ama ankara'nın banliyösini esas almış, istanbul'da bir turist vagon! bilmem o yörenin insanları biraz duyma sorunlu mu bilmem, ama tren kapı sesini ayarlayanların öyle düşündüğü kesin: basbas bağırıyor kapılar açıldıkça, kapandıkça. ben kulaklıklarımı taktım, açtım müziği sonuna kadar, durumu kurtardım.
karşımda orta yaşın sonlarında bir adamın müzik dinleme şansı yok, ama bir tek o kapılar açıldıkça kapandıkça sinirleniyor. birlikte yol aldığımız kaç durak oldu bilmem, ama on onbirin üzerinde. yani yirmi kez söylendi, ellerini ya sabır manasında kaldırdı indirdi...
yok kardeşim yok, bu kapılar bile bize karşı bu büyük kentte....
olmaz ki!

Hiç yorum yok: