bu sabah yağmur var istanbul'da, gözlerim dolu dolu oluyor bilinmez neden...
ilk istanbul'a geldiğim yıllarda favori şarkımdı. mfö'nün o yumuşsak tınısında anne hasretiyle pek bir zırlak anlar yaşardım sayesinde.
ve bu sabah, sağolsun yağmur, beni o melankoliye elinin tersiyle ittirdi. gördüğüm garip rüyaların artçı şoklarıyla, bu şarkıyı mırıldana mırıldana yanlış servise bindim. derken, servisin değil, benim yanlış olduğum ortaya çıktı. bunda düzeltilecek bir hal hiç olmadı, o yanlışlığın tecellisi ana rahmine düşüşüme denk gelir ki, benim elimde olan bir mevzu değildi zaten.
şoförün kaloriferleri yolcuların 500.üncü uyarısına rağmen mevsim normallerinin çok üzerinde tutuşunu afrika'dan göç etmiş olma ihitmaline yorumlarken, sıcaktan bunalan başımı açılmayan camlardan çıkarma isteiğimi bastırma çalışmaları ile açık radyo'dan aldığım ülke ve dünya havadisleri arasındaki bermuda şeytan üçgeninden bildiren acar muhabir kıvamında yazıyorum blogumu. şoförü uyarmaktan yorulmuş yolcuların sıcağa teslim olmuş horultularını duymamak için radyonun sesini açıyorum. obama bush'un yıllar evvel giydiği askeri montla üst ziyaretinde bulunuyormuş diye yorumda bulunuyor avi... eh zaten güleryüzlü afro-amerikan maskesini düşüreli epey olmuştu, altından çıkan bush suratıyla, onun ter kokulu kıyafetlerini giymesi çok şaşırtıcı değil.
dışarıda nemlilik düzeyi arabaların hızını, bu ise benim derse yetişme kabiliyetimi büyük oranda etkilemeye devam ediyor.
aslında bahardan, börtü böcekten bahsetmeyi düşünüyordum, ama yaşamın acımasız girdabı beni bu sisli puslu, yağmurlu, yani düz bir söylemle ne idüğü belirsiz yazıya getirdi. galiba artık onu bitirmemin, olmayan okuyucu kitlemin ruh sağlığı açısından faydalı ve zorunlu gibi duruyor.
iyi haftalar türkiye!