2006 yılından beri düzenlenen festivali bugüne kadar nasıl olup da duymadığımı inan sevgili okuyucum, hiç bir fikrim yok. yine de ruhum duymayacaktı ya, sağolsun, birlikte bir kaç kez grafitti avına çıktığım amerikalı arkadaşım ed'in amerika'ya döndüğü gün üşenmeden telefon ederek afişini gördüğü etkinliği haber verdi. şimdi ise direkt festival alanında bir bankta oturmuş size izlenimleri tam teçhizatlı kameraman cevat kelle misali aktarıyorum.
gezi park'ının bir köşesini sunta duvarla çevrelemişler. alana da polis aramasından sonra girebiliyorsunuz. neredeyse donunuzun rengine bile bakacaklar. neyse, güvenlik lazım tabii. belli mi olur bu grafittici takımın sağı solu. zaten sokaklarda izinsiz boyalarıyla kanuna karşı gelip duruyorlar!
henüz alan bomboş. alanı çevreleyen siyaha boyanmış sunta duvarlar sanatçıların calışma alanı. herkes harıl harıl sprey boyalarını kapmış hünerlerini gösteriyor. kimisi bitirmiş çoktan, kimisi yarım bırakıp mola vermiş, bazısı da hababam boyamaya devam. komple alanı dolaştığımda sadece bir kadın grafitti sanatçısı dikkatimi çekiyor. laf atacak oluyorum, işi bölünmesin diye fotoğraf çekmekle yetiniyorum.
bankta yazımı yazarken grafitticilerden "hure" ile tanışıyorum. anlamını soruyorum nickinin, "almanca bilir misiniz?" diye soruyor. gülüyorum. türklere söylemiyormuş ama, anlamını, yanlış anlaşılır diye. "harfler hoşuma" diyerek geçiştiriyormuş. 13 yaşından beri grafitti'yi bulaşmış. underground pek çok grafitti topluluklarında boyamış duvarları. taksim'in çeşitli yerlerinde rastlanan çeşit çeşit "bok" onların marifeti. açılımıı da söylüyor da, hemen not almadığım için unutuyorum. ama aslında kelimenin kısa halini de kast ediyorlarmış. muzur şeyler, n'olacak! yine bir underground grubuyla en son tatile gittiğinde bir duvarı boyarken yakalanmışlar ege'de bir yerde. önce terörle mucadele'de sorgulanacak olmuşlar, neyse ki power fm için yaptıkları bilboard calışması nedeniyle gazetede çıkan bir röportajları imdatlarına yetişmiş. "adamlar grafittiyi bilmiyor ki, örgüt işi sandılar" diyor gülerek.
kadıköy oda'da bir kaç yerde rastladığım ürkütücüsü yüzlerin sanatçılarını da tanıma şerefine erişiyorum, "wide" ve "canavar". sonra yeni bir grafittici kendini tanıtıyor, ares. İstanbul'a yeni düşmüş olduğunu söylüyor.
tek kadın grafitti sanatçısının tekrar yanına uğramaktan alamıyorum kendimi. başta türkçe konşuyorum, meksikal çıkınca mecburen ingilizce'ye dönüyoruz, ama dokuz aydır istanbul'da olduğundan ingilizceyi unuttuğunu söylüyor "traumas". meksika'daki kadın grafitticilerini soruyorum. yüzde yirmi bes oranındaymış.
çoğunluk ismini döşemiş duvarlara. narsist bir sunum mevcut anlayacağınız. elbette o ismi olabildiğince görsel bir estetikle boyuyorlar, ama narsizmi yadsımıyor bu.
"copikstar" ismini çizenlerden değil. fil dışı ticaretine dikkat çekmek istiyor. o yüzden fil temalı bir kompozisyon seçmiş. fillerle ilgili bir hayli bilgili. sadece nickini tanrılaştırma gayreti içinden olmadığından değil ona sempatim. çizmiş olduğu fili de hakkıyla yapılmış. işte itiraf ediyorum: festivalde en çok hoşuma giden grafitti onunkisi.
festivalin büyük isimlerinden biri olan hollandalı "nash" gayet alçak gönüllü.yaşını başını almış az grafitticilerden biri. bir sürü ülkede yapmış olduğu grafittileri gösteriyor hiç böbürlenmeden. burada çizdiniz mı diye soruyorum. çekinmiş. başının belaya girebileceği söylemişler. bir seyler çizmesi için yüreklendirmeye çalışıyorum. kalıcı bir kaç eserini istanbul'da da görmenin ne güzel olacağını söyleyerek ayrılıyorum onun da yanından.
genelde gençlerin uğraş alanı elbette grafitti. çoğunluk ancak yirmi yaşında. yaşı büyükçe olan azınlık da zaten bu alanda tanınmış kişiler. ama nash bile reklam işleri aldığını söylüyor: ne de olsa grafitti bir gelir getirmiyor.
festival alanın orta yerine bir de rampa kurulmuş, skaterler, kaykaycılar hünerlerini gösteriyorlar. anlaşılan grafittinin ayrılmaz parçası hiphop. kocaman da bir sahne kurulmuş festival alanının en başına. ben alandan ayrılırken ilk konser başlamak üzere.
eserlerin çoğu bitmiş değil henüz. sanırım yarına kadar kendilerine zaman vermişler, aheste aheste çalışıyor sanatçılar. ne de olsa hayranlar iş başında görmeli.
bir de ne amaçla yaz sıcağında örgü yelek giydirildiğini çözemediğim bir ağaç görüyorum. biri üşenmemiş, ağcın ölçüsünü almış, örmüş de örmüş. pek hoşuma gittiğinden onu da es geçmiyorum.
bu sıcakta akşama kadar sanatçıların eserlerini bitirmesini bekleyemeyeceğimi anlayarak evin yolunu tutuyorum. festival alanı yarın da açık kalacakmış. aslına gelip, bitmiş hallerini görmek lazım çöpün yolunu tutmadan onlarca güzel grafitti.