20 Mart 2013 Çarşamba

incinen inciler

iki saat sonra kalkacağım aslında. çoktan uyumuş olmam gerekirdi. nedense bu "gereklerle" hayatımızı kısıtlıyoruz. ne olmuş? bir gece de uykusuz kalayım. 

kısa zamanda çok sevdiğim bir arkadaşımı incittim iki gün önce. psikoloğuma bakarsak, ben incitmedim. o incindi. 
ne zaman inciniriz? 
beklentiler oluşturup da gerçekleşmediğini gördüğümüz zaman, çoğunlukla. 
yeni bir ilişki başladığında, bu ister aşk olsun, ister arkadaşlık, isterse mesleki olsun, taraflardan biri, kötü bir ihtimalde her ikisi, "şunu da yaparız, bunu da yaparız" minvalinde başlar planlar yapmaya. bunun nesi kötü diyeceksiniz belki şimdi. dile getirilmesi sorun. henüz daha yeni tanışmışsınız o insanla ya da yeni başlamışsınız o işe, durun hele! belki sevmeyeceksiniz uzun vadede, belki de hiç o bahsini ettiğiniz etkinliği yapmak istemeyeceksiniz!? tamam, yapmayız olur biter! yooook, o kadar kolay değil bu iş. işte karşı tarafta beklenti yaratmaya böyle başlıyorsunuz. sadece karşı tarafta değil, kendinizi de bir çeşit cendereye sokuyorsunuz da farkında değilsiniz. daha kısa vadede yapılası planlar olsa, can kurban. ama durum o değil ki. 
elbette beklentiyi sadece olmayacak işlere âmin diyerek oluşturmuyoruz. geçmiş yaşantılarımızdan edindiğimiz tecrübeler de zehirliyebiliyor zihnimizi. tecrübe ve zehir kavramını pek yan yana getiremeyenler için: kötü bir tecrübenin bir sonraki güzel şeyi deneyimlememizi engellemesine izin verebiliyoruz. burada verebileceğim en güzel örnek de "kedim öldü, çok üzüldüm, bir daha da eve başka bir hayvan almam!" yaklaşımı. ee o zaman yaşamasana güzel kardeşim, daha kolay! bu, "çikolata yedim, ama bitti. üzüntümden başka çikolata yiyemeceğim" demek kadar abes. ne dediniz? çikolata ile duygusal bir bağ kurmuyor musunuz? hadi oradan! bir hafta çukuları indirmeyin mideye de göreyim, nasıl bir bağ varmış. sinirli sinirli birilerine mi saldırırsınız yoksa mızmızlık mı edersiniz,  artık kim bilir. 
bu yazıyı niye yazdım? aslında iletişimi kesen arkadaşıma bir umut, buradan ulaşmaktı amaç. yani bir nevi açık mektup.  ama daha mı kızar yoksa tam tersine kırgınlığı geçer de dostluğa bir fırsat daha mı verir, bilmem. ben ikincisinden yana umudumu besliyorum. 







Hiç yorum yok: