26 Ağustos 2013 Pazartesi

saint

son yazımda bu çocuğu anlatmıştım. hırçın serseri velet. başıma açmadığı sorun kalmadı. 
şimdi okuyucum da diyecek ki, yahu, hayatında bundan daha önemli mevzu yok mu da bunu anlatıyorsun! yok valla, sabah saint'in haşarılığı ile yatıyorum, sabah salondan gelen tıkırtılarıyla uyanıyorum. şimdi haksızlık da etmeyeyim; evde bildiğin melek bu minik şeytan danası. ama ya dışarıda!!!

efendim, anlatayım: köpek eğitimcileri ile yazışa yazışa, ortaya çıktı ki, bunca zaman sokakta yaşamış bir haytayı benim adam edip ev köpeği kıvamına getirmem mümkün değil. adamın saldırganlığa varan tüm hırçınlığı,  hapis hayatına mahkum edilişinden kaynaklanıyormuş! düşünsene, sokaklarda berduşluk yaparken, biri seni altın kafese koymuş... ille de neresi dersin? 
altın kafes de sayılmazdı, sabah akşam uzun uzun yürüyüşlere çıkıyorduk, ama iyice saldırgan hale geldiği için, onu hiç serbest bırakamaz hale gelmiştim. o da iyice saldırganlaşmaya. 
hatta bir akşam, psikopat bir rotweiler sahibi, serbest bıraktım diye bana saldırmaya kalktı. neredeyse ikinci saldırıyı yaşayacaktım, ama neyse ki bir arkadaşım adamın üzerine yürüdü, kolunu tuttu da, o kalkmış yumruk bir yanıma inmedi. -erkeklere neler oluyor? son yıllarda neden kadına karşı bu kadar saldırgan hale geldiler?- 

öylesine bunalmıştım ki, yakın bir kaç köpek sahibi arkadaşımın "bırak onu!" önerisiyle de, yine çok bunaldığım bir yürüyüş esnasında tasmasını çıkardım ve sahilde bırakıp geldim. hemen bir kaç "hayvansever" telefon açıp, nasıl bırakırsın diye ver yansın etti. tabii bu hayvanseverlerin benim son iki üç haftadır "yardım edin!" çığlıklarıma kulağını tıkamış "hayvan" seven kişiler. çıldırma noktasına geldiğimde ise, insan mefhumunu hiçe sayıp, sadece sonucu yargılayan yardım sever dostlar! 
neyse, onları anlatmanın bir manası yok, bizim konumuz Saint. o gece, zaten onu bırakmanın verdiği rahatsızlıkla, iki saat sonra kös kös gidip sahilden aldım. paşa paşa eve döndük.  
yani anlayacağınız, satsam satılmıyor -satmayı bırak, ona aldığım bütün ekipmanla hediye edeceğim çocuğu-, alsam alınmıyor. başımın biberli belası oldu. köpek yüzünden ilk tırlatan kişi olarak haberlere geçmem an meselesi...

ama sonra, gelip de patisini elime koyması var ki, ah ulan ah diye bakakalıyorum sıpaya.  

24 Ağustos 2013 Cumartesi

sokak köpeği

yaklaşık bir aydır bir sokak köpeği evime kapak attı. 
kapa atmak ne demek, adam dağdan geldi, bağdakine musallat konumuna geldi. 

moda sahiline benim bıdığı gezdirmeye çıktığım bir sabah rastladık ona. benimki buna feci tutuldu hemencecik. ya evet, benno biseksüel bir seksüel, sormayın: dişi erkek, ne varsa asılıyor. işte bu güzel çocuğa da asıldı.  bir iki gün böyle oynuyorlar, eğleşiyorlar derken, yahu bu çocuğu niye geçici olarak barındırmıyorum, yuvalandırır, sokak hayatından kurtarırım diyerek ulvi duygular içinde eve getirdim. 
başlarda da herşey günlük gülistanlıktı. sizinki -geçici de olsa- "ev"lenmiş olmanın mesutluğu içinde pek bir cici, pek bir tatlı!

henüz bir yaşını doldurmamış, sibirya-golden-labrador kırması yakışıklı bir velet. fotoğrafından da anlayacağınız gibi, bir göreni kendine bir daha hayran bırakıyor. yollarda "ayyyy gözlerine baaaak!" figan feryatlarını her işittiğimde bir lira alsam, çocuğun mama masrafı çıkardı. maması da masraf hani! benim oğlanın üç ayda yediğini iki haftada tüketiyor obur herif. 
lakin iki hafta geçer geçmez, bunun huyu suyu ortaya çıkmaya başladı. acaba, özgürlüğünden verdiği ödün müdür bu huysuzluk diye düşünürken, veterinerimiz, kendine güveni geldi diye açıkladı durumu. vay! küçük beyimiz bir güvenir oldu ki kendine sormayın! 
kedi kovalamaya benno'yla hemen başladı. hadi masum bir kovalamaca diyordum buna. ama ara sıra yatıya gelen, ve sokakların azılısı bonbon efendi'den (ki bu çocuk ayrıca uzun uzun anlatılmayı hakedecek kadar evlere şenlik bir sokak haytası!) bütün kötü huyları hiç vakit kaybetmeden kaptı: bisikletli, motorsikletli ve araba kovalama! bir de güçlü bir hayvan! tutabilene aşk olsun! mecburen. şu lanet boğma tasmalardan aldım, ama ona bile gücü yetiyor. 
son marifeti de onu başkalarına havlarken tuttuğum için bana diş atması! 
evet evet, tam bir dominantlık savaşı başladı. 

her yere ilan vermeme rağmen de, henüz hiç bir yerden evlat edinmek isteyen çıkmadı. zaten bu huysuzlukla kim alır bunu, onu da bilmiyorum. 
eşek sıpasına kızıyorum, bağırıyorum ama eve gidince de bağrıma basıyorum. evde tam bir melek domuz kafalı danacık! 

onu nasıl eğitebilirim diye bulduğum bütün köpek eğitim sitelerini hatmettim. bu gidişle bu çocuk yüzünden ya çok iyi bir köpek eğitimcisi olup çıkacağım, ya da gazetelere, köpeği tarafından yenilen kadın olarak haber olacağım. 

bu mevzuda altı ayrı yerli eğitimciye mail attım, cevap vermeye tenezzül eden iki tanesi ancak para kazanma derdinde. anlaşıldı, bizim yabancı bir eğitimciye danışmamız lazım. 

hadi bana şans dileyin; bütün zorluklarına rağmen bu çocuğu sokağa geri göndermek istemiyorum.  

17 Ağustos 2013 Cumartesi

çok zaman oldu.

unuttum yazmayı. unuttum kendi içime dönüp bakmayı.  
aylar var ki, ben ben değilim. ya da ben olmayan yolculuktayım. 

son aylar öyle yoğun, hızlı ve şaşırtıcydı ki, nefes almadan yaşadım. başıma gelenler, birbirini takip eden sevimsizlikler silsilesiydi. anlatırım zamanla. ama öğreniyorum, ya da belki de bildiklerimi unutmaya başladım. belki de olması gereken bu! çünkü hayat ve insan hakkında bildikerlimi tersine çıkaran şeyler yaşadım, yaşıyorum, yaşayacağım.  yaşım kırk dörde yaklaşıyor, yeni doğmuş bir bebek gibi şaşkınım. ama değilim de bir yandan. anlayışla karşılıyorum acımasızlığı, tüylerim ürperirken bir yandan. 
nereden başlasam, nasıl anlatsam...
bir şarkıya sığmayacak gaddarlıktayıdı hayat. ama hayat bu, olması gerekeni oldurur. ben de payıma düşeni yaşıyorum, herkes kadar, herkes gibi. 

yazacağım. az sabır.