tartışma konusuna gelince, bir kaç gün evvel bir öğretim üyesi bir köpek tarafından ısırılmış, veryansın etti forumda. saldırgan olan bu köpekler kampüsten uzaklaştırılması gerekir, barınaklara gönderilmesi en uygunuymuş vs. birden döküldü bir sürü öğretim üyesi, meğer ne kadar çok hayvan sevmeyen, ya da güya seven, ama yaşadığı alanı başka canlılarla paylaşmak istemeyenler varmış.
zaten nedense insanoğlu sadece etnik köken, cinsiyet ayrımları değil, en çok tür olarak kendisini diğer tüm canlılardan daha eşit saymıştır.
çok merak ediyorum, acaba kampüsümüzdeki homofobik duvar yazılarına tepki gösteren hocalarla aynı hocalar mı bunlar, söz konusu hayvanlar olunca tam da bu kınadıkları tutum içine girdiklerini fark etmeyenler.
iki köpeğin annesi olarak biliyorum: hiç bir köpek durduk yerde saldırmaz! önce haber verir, ama maalesef biz insanlar salt kendi iletişim değerlerimiz üzerinden baktığımız için dünyaya, sevmeye çalıştığımız köpeğin neden birden bire elimizi kapmaya çalıştığını anlamayız, halbuki o köpecik bir çok işaret vermiştir kendi dilinde, dokunma bana, rahat bırak beni demiştir.
ve hiç bir köpek, alfa olmadığı sürece (ve alfa köpekler -şimdi anlatması uzun süreceğinden es geçtiğim sebeplerden ötürü- kendi habitatlarında sanıldığının aksine az mevcut olur) bölge korumasına girmez, sadece kendini korumaya çalışır. bunun için de saldırıya maruz kalanın bir şey yapmış olması gerekir. ille de fiziksel bir hareket içermesi gerekmez bunun, korku ve öfke ikisi de aynı adrenalin hormonunu salgılar, ve maalesef köpekler bunu ayırt edemez, olası bir tehlike olarak gördüğü için de havlayabilir. ondan sonrasında bildiğimiz senaryo gelişebilir.
köpek davranışı üzerine bir konferans vermek niyetinde değilim, isteyen bunları İnternetteki bir sürü kaynaktan okuyabilir.
moda gibi görece nezih bir semtte yaşayan biriyim ve semtimizdeki sokak hayvanları için çalışmalar yaptığımızdan saldırgan köpekler için mahalli çözüm bulunmadığında barınağın bir çözüm olmadığını, hatta üçüncü dördüncü barınak "hapsinden" sonra uyutulduklarını biliyorum o ölüm kamplarında.
muhtemel ki bunu detaylı anlatmışımdır, benim iki köpeğim de birileri tarafından istenmemiş, tüketim nesnesi gibi de atılmış. biri sokaktan, diğeri barınaktan gelmedir.
barınaktan gelen bir buçuk sene oldu ailemize dahil olalı, ama barınağın bıraktığı travmaları daha beş altı aydır yüzeye taşımaya başladı. görseniz, nasıl sevgi dolu, nasıl munis ve itaatkar bir köpek, ama "durduk yerde" başka köpeklere ya da insanlara saldırabiliyor. yaşadığı travmaları bilmiyorum, evdeki paspastan panik derecesinde korkmasından, şiddet görmüş olduğunu anlıyorum, sevgiyle çözmeye çalışıyorum, o kadar minik adımlarla ilerleme gösteriyor ki, bazen hiç iyileşmeyecek diye endişe ediyorum. ama en azından bir can eksik o cehennemden diye teselli ediyorum kendimi.
ve yaşadığım semt moda, güya "nezih" ve güya hayvan sevgisinin görece yüksek olduğu bir semt. ama burada dahi, insanların hatta bazen bizzat hayvan sahiplerinin diğer hayvanlara ve bilhassa sokak hayvanlarına olan davranışlarını gördükçe bizim üniversite mensupları arasında hayvan sevmeyen kişilerin olduğunu görmek şaşırtmadı tabii, ama üzdü.
biliyorum, sokakta yaşamaya çalışan o canlar çok şiddet görüyor, ve o travmaların neticesinde uyarı vermeden direkt kendini korumaya gidiyor, karşısındaki ona bir şey yapmamış da olsa.
elbette bütün canlar eşit, ama hayvanlar, insanların aksine derdini anlatıp yardım isteyemediği için, onları bir parça daha çok korumak gerektiğine inanıyorum.
bizim üniversiteyi hep hayvansever diye över dururdum, belki de o yüzden bu kadar üzüldüm.
diğer yandan da son günlerde türkiye genelinde var olan bu tartışmanın okumuş tayfasına yansıması da böyle bir şey olsa gerek dedirtiyor.
neymiş efendim, "biz de seviyoruz hayvanları ama..." bu "ama" ile devam eden cümlelerin hepsi önceki cümleyi değillemekten başka bir değere sahip değil. bunu tabii ki cümleyi kuran kişi de biliyor ve değilse de bunun kendisini kandırmaktan başka bir işe de yaramadığını da göremiyor demektir.
hele ki, kampüslerimiz kedi köpekten arındırılsın, barınağa gönderilsin diyenler sadece yaşadığı alanı paylaşmaktan aciz olduklarını düşünüyorum. dünya sadece biz iki ayaklı üstün ırka kalsın, diğerlerinin kökünü kurutalım demekten ne farkı var bunun?
ve belli ki ayağını hiç basmamış barınağa ve böyle bir yerin ölüm kampından farksız olduğunu bilmiyor ve hiç duymamış hayvan severlerin feryatlarını. kedi ve köpekten tamamen arındırılmış "nezih ve medeni" bir kampüs istiyorlarmış, eee tabii ne de olsa medeniyet ötekileştirmeden, ve öteki olanı kovmak ya da yok etmekten geçiyor! nasıl faşizan bir tavırdır bu? "bizden olmayana yaşama alanı yok!"
ama en korkuncu bunu savunan hocalar çoğunlukta, hayvansever bir iki hoca ancak ses çıkardı ve ben üniversitenin mail adresini kullanmadığımdan foruma mail gönderemez bir halde yazılanları izlemekle yetinmek zorunda kalıp kuduruyorum.
dediğim gibi, türkiye'nin en iyi üniversitelerden okumuş, sofistike hocaların arasında böyle tartışmalar dönebiliyorsa, türkiye profilinin bu olması şaşırtmıyor.