var saydık ki mümkün, hangi zamana ve nereye gitmek isterdin?
evet evet anladın, woody allen'in son filmi'ndeki mevzudan bahsediyorum, ama beni asıl gaurdian'deki "literary time travel: where would you go?" adlı yazı uçurdu, 19 yy.'ın ortalarına atıverdi. kendimi baudelaire'in paris'ini arşınlarken, kara romantizmin kağıtlara yansıdığı o karanlık günleri didiklerken buluverdim. baudelaire ve manet ile içmeye gidiyor, ardından kötülük çiçekleri topluyoruz. derken feuerbach çıkıyor karşıma, kahramanım olan bu adama öyle çok sorularım var ki, nefes aldırmadan konuşabilirim gibi geliyor,
ilk sorum da, "ölüm sonrası yaşam hakkında gelecekten gelmiş, yani bir nevi onun ölümünden sonraki bir zamandan gelmiş, düşüncesine dialektik bir düzlemde var olan birine nasıl bir savunma yapacağı", olurdu. ve tam bu aşamada asıl sorularımı ölü feuerbach'a sormak istediğimi fark ediyorum. mesela, ölüm sonrası yaşamı red ederken, şimdi nasıl bir ölüm sonrası var oluşu sürdürdüğünü ya da maddesel var oluşunu bırakıp, iddia ettiği gibi gerçek benliğe dahil olup olmadıgını sormak isterdim.
tabii "hiristıyanlığa eleştirisi"inde duygulanımların, hissedişlerin ve imgelenimlerin yarı bilinç dışı, yarı bilinçli ortaklığını freud'un daha sonra "psyche" olarak adlandıracağı olguyu ondan önce dile getirmesiyle gurur duyup duymadığını ama en çok da, sonrasında zıt düşünceler savunduğu hocası hegel ile geçinip gecinmediğini öğrenmek isterdim.
hmm, yok yok; feuerbach'ı düşündükçe zaman yolculuğunu ben değil de onun yapmasını tercih ettiğimi fark ediyorum. ayağının tozuyla da evime misafir olmasını da tabii.
ya da en kolayı onunla, onun yadsıdığı ölüm sonrası yaşamda buluşmayı... ah ne leziz olurdu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder