10 Ocak 2013 Perşembe

paşa ya da başımın tatlı belası...

bundan bir kaç ay evvel sahilde bir köpecik bulundu. kocaman beyaz bir labrador. moda sahiline sıkça gidenler bilir, orada köpek kulübeleri vardır, işte bu garibim de orada bakılıyor. ama sabahları yemek veren kişiler gelene kadar bizim çocuk sıkıntıdan patlıyor, hav hav da hav hav. insanın içi acıyor onu orada bağlı ve sıkılmış gördükçe. ben de adet edindim, benno'yu sahile indirdiğimde bu koca oğlanı da alıyorum yanıma. ama tasmada gezdirmek mümkün mü bu minik devi?! alabildiğine çekiştirip uçuruyor adamı. bir de nereden buludularsa bir gövde tasması bağlanmış, hani kızak bağlasan asfaltın üzerinden bile çeker herkül çocuk. 
tamam çekiştiriyor filan da, onca iriliğine ve güçlü oluşuna rağmen dünyanın en uysal ve sakin köpeği.  hani şöyle evlat edinse bunu biri, çok kolay yola gelir azıcık bir eğitimle. sabahları yanımda gezdirdiğim o kısa sürede "otur" komutunu öğrendi bile.
 
bu çocuk uysal olmasına uysal da gel gör ki, başka erkek köpekler buna feci kıl. diğer kulübelerde ikamet eden en azılı köpeklerle bile arkadaş olmayı becermiş bu tatlı çocuk, sahipli köpeklerin  boyna saldırısına maruz kalıyor. eee o da o kadar cüssesiyle armut toplayacak değil ya, kendini savunmak adına geri atağa geçiyor. ama saldırıya meraklı olan köpek bağlı olursa, ne kadar hırlayıp, istediği kadar havlarsa havlasın, bizim paşa bir defa olsun dönüp bakmıyor, kâle bile almadan geçip gidiyor.  
buna başka sahiplere gayet kolay anlatabildim, onlar da yavaş yavaş anladılar ki "haaa huyduzluğu bizim köpek yapıyor"
ama maalesef, bir kadın var ki, paşa'ya, dolayısıyla da bana feci takık. adını anmaya gerekli bulmadığım bu hanım abla, kendi gibi ufak ve huysuzun önde gideni olan bir köpeği var. köpek nerede görse, kendi bıdık boyuna bakmadan paşa'ya hücum ediyor. ilk karşılaşmamzda, ki paşa da üstelik bağlıyıdı. yine adı lazım olmayan bu yerden bitme bir saldırdı ki! ben paşa'yı tutuyorum, ama beriki bırakmıyor ki. paşa da tabii kendini savunuyor. bir yandan kavgayı bitirmeye çalışıyor, bir yandan da sahibine köpeğini tut diye bağırıyorum. ama hanfendi köpeğini tutmaya korktuğu gibi, zaten bağlı olan paşa'yı tut diye o bana histerik bir şekilde bağırıyor. "yahu kör müsün bu köpek bağlı, nereye gideyim? uçayım mı? senin köpeğin peşimizden geliyor!" diye anlatmaya çalışıyorum, ama nafile. yahu madem korkuyorsun köpek tutmaya, ne diye beslersin onu a kadın!!? hayır, sakince bir kenarda dursa, yine başım üstüne diyeceğim, küfürleri de dahil ettiği histerik bağrışları olmasa, zaten köpekler de biri iki uyarı ısırdığından sonra muhtemelen yatışacak. baktım ki çözüm yok sonunda içim acıyarak küçük saldırgana mecburen itekledim de, nihayet kaçtı. bu kaçmasına kaçtı da, sahibi olan muhterem kadın avaz avaz söylenmelerine devam etti. duymazlıktan geldim. evime döndüm. 

olay elbette burada kalmadı. başka bir gün, bekçi kulübelerine bakan yaşlı bir bey var, salık olan köpekleri aramaya gidiyordu ki, bağlı olmayan paşa'ya göz kulak olmamı rica etti. benim de niyetim köpeklerin olduğu alandan çok uzaklaşmamak. üç köpeğiyle gezen bir arkadaşım geldi beş on dakika sonra, hadi yürüyelim biraz diye. "yok paşa salık, gelmeyeyim, şu saldırgan bıdık geziyordur." dedim, ama "o yok ortada, gel sen, bir şey olmaz" dedi. sen öyle san. daha park yolunun ortasına gelmemiştik ki, sizinki bir anda peydah olmasın mı! hadi bizim sevgili sahibesi yine başladı çığlıklarına! arkadaşımla ben atladık hemen paşa'nın üzerine, yakalamaya çalışıyoruz. bu hanım abla ise yine kendi köpeğini tutmaktan aciz, ben paşa peşinde koştururken arkama geçmiş, sırtımı yumurklayarak "niye paşa'yı serbest gezdiriyorsun" diye çığlıklar atıyor. kafam tamamen paşa'yı tutmaya odaklanmış,  yumrukları anlamakta güçlük çektim her nedense. tamam yahu, itiraf ediyorum işte, paşa kadar bile olamadım. o bile kendini savunuyor!! ama benim ellerim armut, pardon paşa topluyordu! ne yapayım?!
sonunda paşa'yı yakalamayı başardım, ama bu sefer arkadaşım ve zat-ı muhteremin ağız dalaşı başladı. çünkü hatunun çenesi durmuyor ki! ben benno'yu da zaptedeceğim diye geri gitmek zorunda kaldım. meğer o esnada arkadaşımla ve diğer hatunun kavgası iyice büyü, itiş kakış, ve aslında ufak tefek görüp karamürsel speti sandığım arkadaşımın tekme atmalarına kadar vardı. neredeyse polise yansıyormuş olay. 

bu olaydan sonra uzunca bir süre bu hanfendiye rastlamadım. ta ki, bu sabaha kadar. bu sefer uzaktan sordu, "paşa mı o?" "evet paşa, seninkini tut sen" neyse yakınındaydı köpeği, hemen kucakladı. oh, tamam sorun çıkmayacak diye sevinirken, bu kadının çenesi durmuyor ki! çığlık çığlığa yine niye paşa'yı serbest gezdiriyorum diye söyleniyor. "yahu yürü git işte, paşa saldırmıyor ki, niye bağlayayım, bak şimdi sakin sakin önünden yürüyüp gidecek, yanına bile sokulmayacak, sen köpeğini o sürede tut, yeter!" ama gel de bunu bu kadına anlat! hadi vıdı bıdı söyleniyor. küfür etmeye başlayınca, "yürü git, bak paşa geliyor, kaç" diye dalga geçtim. hiiiih, sen misin dalga geçen, küfürün bini bir para! yok süründürecekmiş beni, yok or...puymuşum (buradaki bağlantıyı inanın ben de anlamadım) da bıdı bıdı. üstelik kendi başına da bir şey yapamıyor, hemen birlikte yaşadığı arkadaşını arayıp, "polisi ara, bu or...pu yine paşayı serbest gezdiriyor" destek almaya çalışıyor. offf, traji komik bir durum anlayacağınız...

burada dahaçok benno'yla maceralarımı anlatacağım sanıyordum.  ama görülen o ki paşa'yla maceralarım çok daha tehlike ve renk içeriyor. bu seri devam edeceğe benziyor. 






1 yorum:

DeneMe dedi ki...

Bazen görüyordum,adını öğreniş oldum labradorun,hakkını da veriyormuş. Nacinin boyuna posuna bakmadan celallenmesi komik olmuş :)