yok, benim bu yazımın bir mayıs ile uzaktan yakından bir akrbalığı yok. hadi inat etmeyeyim, belki uzağından vardır: o da bir mayıs kutlamasının özünde olması gereken "bir olma" ruhu olabilir.
herkesin bir inancı vardır ve kendinedir. inanç derken de aslında dinden bahsetmiyorum. din inanç kavramının kollektifleşmiş hali bana göre. bireyselliği içinde barındırıyorsa da, kuralların ortak bir payda üzerinde birleşilmiş halidir. günde beş kez camilerde toplu namaz kılınması, hacca gidilmesi, pazar ayinleri gibi. kuralları da ortaktır. oysa inanç genel bir kavramdır. belki dini eylemin de başı olarak görmek lazım. ama gelin önce sözlüklerin inancı kavram olarak nasıl tanımladığına bakalım.
şu üç mana çıkıyor karşımıza:
1. Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma; inanılan şey, görüş, öğreti.
2. Tanrı' ya, bir dine inanma, iman, itikat.
3. Birine duyulan güven, inanma duygusu
üçü de en nihayetinde aynı şeyi ifade ediyor: inanma halini!
amacım dini ve kurallarını da irdelemek değil. sadece inanç din ile daha çok bağ kurulduğu için din mevzusuna daldım. oysa ben inancın kendisinden dem vurma gayretindeyim. inanç ille de başkaları tarafından dayatıldığı biçimiyle var olmak zorunda değil. inancımızı kendimize göre belirlemekte ve geliştirmekte özgürüz. elbette başka canlıların canını yakmamak suretiyle. pek çok dinde yenilsin yenilmesin, hayvanların hatta insanların kurban olarak verilmesini anlamakta güçlük çekiyorum.
ama asıl gelmek istediğim konuya bir türlü gelmediğim gibi, daha da uzaklaştığımın farkındayım. din, benim anlatmaya çalıştığım birlik olma halinin binlerce kanadından sadece biri.
bana göre din, bilim, doğa, gece gündüz, iyilik ve kötülük, aklınıza gelebilecek her şey, bir olma halinin sadece bir parçası. diğeri öbürünü yadsıyamaz. hepsi aslında kendince bir olanı anlatmaktadır. ve hepsi mevcut olduğu sürece birliğin gerçekleşme olasılığı vardır. birini inkar ettiğiniz anda, birliğe erişme olanağını da tepmiş olursunuz. çok mu karışık anlattım? kesinlikle! kafamda çok net olan bu mevzuyu kelimeye dökmeye çalıştığım anda kelimelerin kıfayetsiz kaldığını görüyorum. hani aristo'ya sormuşlar ya, "zaman nedir?" diye, o da "ne olduğunu çok iyi biliyorum, ama sözcüklere dökmeye gelince, yanıt bulamıyorum." demiş, işte o hesap benimkisi.
durun şöyle anlatmayı deneyeyim: mesela, dindarla darwinciler pek bir atışır ya! ne gereksiz bir atışmadır bu! darwin mevzuyu bilim ışığında anlatmış, din ise aynı hadiseyi inanç ışığında. ama her ikisi de var olma mucizesi deyin, ışık deyin, enerji deyin, nirvana deyin, ne isterseniz deyin, tanrı'nın sizde tezahürü ne ise, onun ismini söyleyin. darwin evrim demiş, dinler yaratılış, einstein relativite teorisine sığdırmış, freud bilinçaltında aramış, faust uğruna ruhunu satmış.
beğenmediniz mi? o halde başka bir alegoriden gireyim:
hani körlere fili elletmişler, biri hortumuna dokunmuş, diğeri kulağına, öbürü bacağına, vs vs. sonra sormuşlar fil nasıl bir şeydir diye. ilki kulağı tarif etmiş, diğeri bacağı, beriki hortumu, yani her biri sadece dokunduğu, hissedebildiği uzvu tarif edebilmiş. başlamışlar tartışmaya, yok benimki doğru, yok seninki diye. aslında hepsi doğru tarif ediyordu. ama sadece dokundukları bölümü.
işte bu bütünü görmekten aciz, kör olan bizler, ancak algılayabildiğimiz kadarıyla var oluş resmimizi betimleyebiliyoruz. ve aslında hepimiz haklı bir resim çiziyoruz. hiç birimizinki yanlış değil. ama işte bütünü oluşturmuyor.
ibnü-l arabî demiş ya,
"halk, ilah hakkında çeşitli inançlar edindiler
ben ise, onların inandıklarının hepsine inandım"*
diye. her birimizin tanrısı bizim var oluşumuzu nedenliyor. yukarıda bahsettiğim tezahür meselesi.
ya da milyonlarca, milyarlarca parçalık bir puzzle resmini düşünün. her birimizin gerçeklik, var oluş algısı bir puzzle parçacığına denk gelsin.
ancak bir araya geldiğimizde bir bütün oluşturacağız. voltran misali. -seksenlerin efsane çizgi filmini anımsayın!-
ya da milyonlarca, milyarlarca parçalık bir puzzle resmini düşünün. her birimizin gerçeklik, var oluş algısı bir puzzle parçacığına denk gelsin.
ancak bir araya geldiğimizde bir bütün oluşturacağız. voltran misali. -seksenlerin efsane çizgi filmini anımsayın!-
ama biz naçizane fanilerin bu bütünü oluşturabilmek nerede, hele ki görebilmek kim bilir nerede!
oysa kâmil olanlar resmin bütününü, bir araya gelmese de görmeye vakıf olduğu anlatılmakta.
naçizane bizler, bundan yoksun olduğumuz için de devam edeceğiz dır dır edip birbirimizi ötekileştirmeye, düşmanlığa ve savaşlara! çünkü en doru bizimki! hep beriki yanlış!
oysa beriki diye bir şey yok! ah bunu bir anlasak...
oysa kâmil olanlar resmin bütününü, bir araya gelmese de görmeye vakıf olduğu anlatılmakta.
naçizane bizler, bundan yoksun olduğumuz için de devam edeceğiz dır dır edip birbirimizi ötekileştirmeye, düşmanlığa ve savaşlara! çünkü en doru bizimki! hep beriki yanlış!
oysa beriki diye bir şey yok! ah bunu bir anlasak...
* ebu'l-alâ afifi, fusûsu'l-hikem okumaları için anahtar, iz yayıncılık, istanbul: 2002, s.185