20 Mayıs 2014 Salı

manyak taksici

Belimi incitmiş olduğumun ilk zamanlarıydı, işe gidemediğim bir gün pek sevgili arkadaşım Sophie geldi de, köpekleri akşamüstü evin etrafında hiç olmazsa çişe çıkaralım dedim. Sakatlığı zaten benim haylazların (benno&rico ikilisi) çekiştirmesi yüzünden yaşadığımdan, tek başıma çekiniyordum çıkarmaya. (hemen önceki yazımı okuyabilir meraklısı).

Velhasıl kelam, Moda'da oturan ya da oraya arabayla işi düşen bilir, aracını park etmek isteyen park yoksunluğundan, fırsatını bulduğu yere ve genellikle de kaldırımları işgal ederek park eder. Dolayısıyla yaya olacak kişi çile çeker. Kaldırımda mı yürüsün, yola mı insin, bilemez. Nihayetinde bir kaldırımdan iner, bir yoldan gider, sonra yine kaldırıma çıkar, ve bolca ezilme tehlikesi geçirir. Geçen sene belediye kaldırım boyunca babaları dikti, ama nafile, uyanık araç sahipleri onu kırıp, yine park etmeyi beceriyor kaldırıma. 

Neyse, lafı uzatmayayım, Sivastopol sokağına girmiştik ki, ben yine aracını kaldırıma park etmiş bir "pek değerli" sürücü yüzünden yola inmiş, az ilerisinde de bir taksinin gelmesi yüzünden acele ile yeniden kaldırıma çıkmaya çalışıyorum. Bir yandan belime itina etme, bir yandan hızını düşürmeyen taksici yüzünden panikle rico'yu çekiştirme telaşındayım ki, taksici resmen üzerime kırdı. 
Durur muyum, can havliyle bağırdım: "görmüyor musun, zor yürüyorum, belim rahatsız, sokak arasında ne acelen var?
Sivastopol sokağı gerçekten de çocukların ulu orta yol üzerinde oynadığı, kedilerin cirit attığı mahalle içi bir sokak. 

Sonraki diyalog aynen şöyle gelişti:
- seni mi görmek zorundayım?
- o ha be, yolda yürüyorum, yolda! yola da mı bakmıyorsun? Nerede araba kullanıyorsun sen be?!
- tamam sus be gerizekalı diyerek el kol hareketleri yaptı içeriden. belli ki müşterisi yüzünden durmadı. yoksa çıkıp, sen misin yolumu kesen diyerek bir temiz sopa çekeceğe benziyordu. 
- hay sana ehliyet verenlere! 
Bir hışımla yanımdan geçip hemen sağdaki Neşe sokağa kırdı. 

Biz de az sonra, o sokağa yöneldik, daha yolu yarılamamıştık ki, yirmili yaşlarda üç genç yolumuzu kesti. içlerinden biri hemen atıldı "demin sizi neredeyse ezen taksici, hırsını alamadı, yola çıkan kediyi görmesine rağmen ezdi!"
Eyvaaaaah. 
- Kediye bir şey oldu mu?
- Ezdi geçti, kedi kaçtı, bulamıyoruz. 
Ara, ara; kediyi bulamadık. Düşünün, yürümeye mecalim yok, kedi derdine düştüm. 
Bir kedi gösterdi gençler, peşinden gittik. Kedi de durmuyor ki yakalayalım. 
Mahallede kedileri besleyen hayvanseverlere haber verdik. Ama gençlerin gösterdiği kedi zaten patisi sakat bir kedicik çıktı. Ama gençler bir kedinin ezildiğinden yüzde yüz emin, zira havada tüyler uçuşmuş. yerdeki tüyleri de gösterdiler. taze bir olay, kedinin ezilmemiş olma ihtimali yok. O halde biz onca zaman yanlış kedinin peşinden gittik...
Yani anlayacağınız gitti giden. Kediyi bulamadık. Taksicinin de plakasını bilmiyoruz, en azından sosyal medyada deşifre edelim. Ben kavganın üzerinde durmadığımdan plakasını almadım, gençler de muhtemelen cahilliklerinden.
Ama benim aklım kedicikte kaldı. Kesin, kedilerin hep yaptığı gibi, can havliyle kuytu bir yerlere girdi, saklandı. Umarım sağdır ve umarım birileri bulup ilgilenmiştir. 


Hiç yorum yok: