3 Mayıs 2008 Cumartesi

çikolata yemek ya da yememek, işte asıl mesele bu

yok güzel kardeşim yok, bitti o eski aşklar, o eski dostluklar, o değer vermeler... ya da ben mi yaşlandım, yakınır oldum zamane tüketim manyaklığndan? olabilir, yaş kemale ermiş, kemal kırkları tutturmuş, saçımızda boy boy sülalesiyle yerleşmiş aklar...

bugün bir sms ile bitiyor aşklar, bir maille. yüzyüze görüşmeye bile gerek yok. gayet pratik. bitmekle de kalmıyor, tüketildi ya, geriye hiç bir şeyi kalmıyor, ne bir dostluğu ne bir arayıp sorma... dahası, gerek de yok, ne konuşacağım ki diyor insanlar.
haklılar elbette, tüketilmiştir artık. çikolatyı yiyip bitirdikten sonra soruyor musunuz ki ne halde o çikolata diye, çoktan sindirim sisteminizin çıkış kapsına gelmiştir, hakkın rahmetine, oradan da kanalizasyon sonsuzluğuna kavuşmuştur o.

yok kötü bir benzetmeydi, çikolata kimdi, yiyen kimdi? çikolata olana haksızlık olacak...

ama ilişkiler de çikolataya benzememeli zaten. fazlaca yiyince karın ağrısı yaptı diye vaz mı geçmek gerekiyor? yok sıcakta eriyor, buzdolabında fazla katılaşıyor, yiyince kilo yapıyor, yemeyince rüyalara giriyor da bilmem ne... hep yakınma hep.
hadi vazgeçtik diyelim, arada bir o çikolatanın hatrını sormak, hani yemesek de markette göz göze gelmek, o kadar tatlı olmasaydın şimdi seni alır, eve götürür bir güzel yerdim demek...
yok bu hiç olmadı...

son cümle kayıtlardan çıkarılsın hakime hanım (bu tip diyaloglarda hakim bey derler hep. ne seksist yaklaşım!)
markette karşılaşınca, aa sen de varmışsın buralarda, hala mevcutsun, bak bir parçanı yedim, ama hala yepyeni duruyorsun diyebiliriz onun yerine.

yok yok, biz topyekun bu çikolata imgesinden vazgeçelim. aslında çikolatayı da nasıl severim. hayır, konumuz çikolata değildi. tamam, hemen geri dönüyorum ama bir tavsiyede bulunayım izninizle, hiç bir dilim ekmeğin üzerinde labne peynire kahvaltılık sürme çikolata karıştırıp yediniz mi? offff yeme de seyret dur gibisinden bir hoş olmalık bir tad o!

tamam döndüm, ilişkiler demiştik, aşklar, dostluklar....
kolay bitiyor... biri gider bir gelir mantığı var, ne de olsa çağ iletişim çağı, insanlarla bir araya gelmek, kopmak kadar kolay.
telefon reklamında ne güzel demiş: "bu geyik sarmadı hooop başka geyiğe", işte bu kadar kolay dostlukları harcamak. artık fedakarlık yok, emek yok. insanlar eğlendikleri sürece birlikte olmak istiyor, hayatın bal şeker yönlerini görmek istiyor sadece. destek, paylaşım sadece iyi şeylere yönelik. peki hani dayanışma, acıları paylaşma? yok öyle bir şey, bencillik had safhada. önce ben diyor iletişim çağını yakalamış modern kentli insan evladı. önce ben, bende sonrası tufan!


son ayların popüler sitesinde bile durum öyle, ne kadar çok arkadaşın varsa o kadar popüler sayılıyorsun, forsun artıyor. yahu boşuna dememişler miydi, sayı değil, kalite önemli diye. ama dinleyen kim! az olsun öz olsun tadındaki özdeyişleri de duyan yok.
sanal sohbet listesindeki isimleri siler gibi siliyorsun sonra reel yaşamındaki dostlarını.

oyyyy, durdurun beni dostlar (hala silmeyen varsa beni listesinden), bu yazı can dündar, doğan cüceloğlu yazısına dönüşmek üzere...


yok yok ben bu blogu silerim arkadaş, canım çikolata çekti!

Hiç yorum yok: