yine kadıköy, yine bir miting! son zamanlarda işim gücüm miting oldu, bu miting benim, o miting onun, şu miting senin tadına mitingçi kesildim. hani kanbersiz düğün olmaz tadında, 'zibi'siz miting olmaz diye damlıyorum her birine.
bu sefer de meydanda büyükçe bir güruh toplaşmış, nerede kaldı bu zibi,yürüyüşe başayacağız onu bekliyouz diye söyleniyordu. hadi sakinleşin, enerjinizi sloganlara saklayın tadında vardım yanlarına.
hemen sırtıma yeşil bir yelek geçirdi greenpaece ekibi -vardığımda sadece iki üç greenpeace üyesine rastladığımı, herbirinin feci uykucu olduğundan olsa gerek geç geldiklerini belirtmeliyim, hehehe-
zaten hemen yandaki fotoğrafta, pillerini unuttukları megafonu kurcalıyorlar şaşkınca, niye çalışmıyor bu alet acaba diye...
diğer yanda ise erken gelmeyi başarabilen iki üyeyi görüyoruz, mutlu mesut yürüyüşün başlamasını bekliyorlar.
tabii ki yine ortam cümbüş havasındaydı, halay çekenler, rengarenk rüzgar güllerini, ya da rozet satmaya çalışanlar. -gerçi erkek olsam bu cici rozetçi kızımıın rozetlerinin tümünü alırdım- sanki fingirdemeye geliyor bu erkek milleti oraya, benimkisi de laf!
bir de vesile bu deyip geçim derdinde olan kitle vardı: sucular, simitçiler, yağmurluk satanlar...
tam beleş rüzgar gülü buldum diye seviniyordum ki, meğerse dönmediği için sahipsiz kalmış... hemen fikir değiştirip, nükleer santral böyle teklemez, ben vazgeçtim rüzgar enerjisinden diye slogan atmaya hazırlanıyordum ki, sağduyum enseme şaplak indirdi, kendine gel, doğru düzgün slogan at diye!
ve herzamanki gibi minikler de anne babalarının yanında iştirak ediyordu eyleme. kimisi ürkek ürkek yabancıların objektifinden kucağa sığınarak kaçmaya çabalarken, kimisi de afişin altına saklanmaya çalışıyordu -nafile- yerlerde sürünüp yine de yakalıyordum pozlarını, benim objektifimden kaçan daha doğmadı anasından. protestodan ziyade oyun gibi gördükleri bu etkinliği yıllar sonra anımsayacakları bile şüpheli de olsa, belki bir sonraki nesil şu anki kadar duyarsız olmaz diye umutlanasım geldi onları görünce.
her ne kadar eylemdeki kişilerin çoğunluğu yirmili yaşlarda olsalar da, ben kendi öğrencilerim adına hiç de umutlu değilim. üniversitedeki üç sınıfımla da konuşmayı denedim, ama sadece suçlamayala karşılaştım: kendilerini tehlikeye atamazlarmış -ne tehlikesi yahu? sakin sakin yürüdük!-, apolitiklermiş -haa tabii iklim değişimi sizi etkilemeyecek sanki-, aman en kötüsü de, "bizi suçluyorsunuz ama, sizin nesil yetiştirdi bizi apolitik" demeleriydi karşı atak tadında. dumura uğradım -elbette ya, biz sanki anamızdan babamızdan gördük de çevreci olduk!- sonunda bezip, "bahane bulmakta üstünüze yok nedense, hem sizden başka herkes suçlu! ama haklısınız, suç bende ki, konuyu açtım" diyerek sus pus oldum...
ve meydandaki gençleri görünce de ne kadar azınlıkta olduklarını bir kez daha gördüm, 2000 kişi civarındaymışız! sanki sadece 2000 kişi etkilenecek küresel ısınmadan, olası bir nükleer felaketten...
çevre sorunu neden bu denli soyut algılanan bir gerçek acaba?
ama sadece gençler değil, kendi yaşıtlarımdan dahi duyuyorum benzer şeyleri, en çok duyduğum da, "alacaklar seni yakında içeri" niye alsınlar yahu? sakin sakin yürüyüp "güler çıplak, nükleer masal" diye bağırdığımız için mi alacaklar içeri?
yok hala dışarıda olduğuma göre!
üstelik bunu söyleyince de kırılıyorlar, yahu evinde oturup sorunu görmezden gelen sensin, ben niye suçlu oluyorum gereçği söyledim diye?
bir tek annemden gelen tepki yüzümü güldürüyor: git kızım git, bağırır bağırır rahatlarsın! hehehehe, anasına bak, kızını al dememişler boşuna!
lakin yürüyüşlerde en çok kanıma dokunan, etraftaki seyirci kitlesinin sirk geçidine bakarcasına eğleşmeleri, eh bendeniz sirk maymununu da görmeden geçmeyin o halde sevgili seyirci!
tabii bir de en ateşli eylemcileri göstermeden edemeyeceğim, hepsi yığılmış üst üste meydanda bekleşip duruyordu.
başka mitinglerde buluşana değin, esen kalın sayın okuyucu kitlem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder