17 Mayıs 2012 Perşembe

Ne zorum vardı da yaktım tüm köprüleri? 
Çok basit, kurallardan kurtarmalıydım bu zihnimi. Özellikle ismi lazım değil, dil öğrettiğini iddia eden bazı kurumların takındığı tavır söz konusu olunca...
Bu kurum öyle bir yer ki, hocalarını sadece kısıtlama getirerek, kural üzerine kural koyarak, en küçük yanlışında bir baba despotluğu ile parmak sallayarak cezalandırıyor olsun. Üstelik bu kısır döngüden çıkmaya çalışan hocalarını, elindeki en büyük kozu (yani yeni kurs vermeyeceğini, dolayısıla ilave gelir kaynağınını büyük bir bölümünü elinden alacağını beyan ederek) cezalandırmasını bilen bir kuruluş bu. Hegel'in köle efendi diyalektiğinde olduğu gibi, kendini efendi sanan birey, acaba, kölesi köleliğini ret etmeye başladığı anda, daha önce kölesinin verdiği hizmetlerle beslenen efendi, kölesinin baş kaldırması ile, kendisi köle konumna geçmiş olmuyor mu? Kölesinin ifa ettiği işleri artık kendisi yerine getirmek zorundadır, ya da onunu yerini başka bir köle ile doldurması gerekmektedir.
Kendimi kurtarmış olmanın hafifliği olsa da, o kurumda çalışan diğer hocaları düşündükçe, benim bireysel başkaldırının mağara mitosunda olduğu üzere, mağaradaki gölgeleri gerçek zanneden diğer prangalı arkadaşların kurtuluşuna herhangi bir katkı sağlayacağından emin değilim. 
Para ismiyle atfedilen söz konusu meta, günümüz insanını baştan çıkaran başlıca unsurdur. Sanırım, bu mevzuda, benden başka Isparta'lılara ihtiyaç var. 
Ohhhh, ben şimdi gani gani olan boş günlerin keyfini süreceğim, şiir yazacağım, okuyacağım, ve prangalıyken en çok ihmal ettiğim dostlarımla güzel lakırdılar edeceğim.
Hadi bana eyvallah :)

Hiç yorum yok: