26 Haziran 2018 Salı

içinizdeki anne ya da ataerkil toplumun ölümü

canım annem diye başlık atmak isterdim. ama aslında hitap ettiğim kişinin beni doğuran biyolojik annem olduğundan emin değilim. hayır yanlış bir ifade oldu bu. hitap ettiğim kişi beni doğuran değildir ve bundan kesin, hatta kesinkes eminim.
artık!

beni doğuran güzel kadına veda ettiğim bu yazıda bunu 5 yıl evvel öngörmüş, ama daha tam adlandıramamıştım. ne de olsa bilmediğin bir şeyi adlandırman mümkün değil.
aaah yine ludwig abim gelir aklıma burada, "dilimin sınırları, dünyamın sınırları" dediğini duyar gibiyim.

ama mevzuya derinlemesine girmeden evvel, yukarıya linkini attığım yazıya kısa bir iki cümle bir şeyler söylemek isterim. "anneme" veda ettiğim yazıdan tam 9 gün sonra, ayın 13'ü gibi güzel anam, ruhunu teslim eder. her ne kadar veda ettiğimi yazmış olsam da, gerçek manada vedayı, gerçek annemin kim olduğunu anladığımdan beri, yani şu bir kaç gündür yaptım, yapıyorum.

sizi doğurmuş olana veda etmek, öyle kolay bir şey değil. defalarca veda eder, başa dönersiniz. sizi doğurandır o, varlığınızın temel sebebi.
anneniz gerçek manada siz ölünce ölür.

sizi etiyle kanıyla minik bir hücreden, dünya güzeli bir bebeğe dönüştüren o yüce gücün ürünü, özüne aşk katıp biçimi mükemmel, kokusu doyumsuz, masumiyet simgesi bir şekle sokup dünyaya fırlatıyor!
hahahahaha, Heidegger, kulakların çınlasın emi! niye kendi dediğini kendin yapamadın acaba?
hani biraz hannah'ya kulak vereydin, seni aşkla bekleyen o masum hannah'yı, gerçek manada var oluşçuluğu idrak edecektin belki.

neyse, felsefenin ucsuz diyarlarına bir uçuş değil, masumane bir anne ya "niye ataerkil düzen artık yetti"  teması işlemek niyetindeyim. biz felsefeyi şu eril insancıklara emanet edelim, oyalansınlar. savaş baltalarını çıkarıp fikirlerini havada çarpıştırsınlar. o vandal halleriyle de sonra o fikirleri somutlaştırıp birbirlerini yok etsinler. nasıl isterlerse.
zevk meselesi.
neydi o klişe laf, "zevklere ve renklere karışılmaz".
ah, şu emrivaki haller, tavırlar, öldürüyorsunuz beni!
eril dünyasının gereği ve ereği sanırım emretmekle var olmuş. içi boş emirler!

"konuşamayacağımız hakkında susmalıyız" derken de kullanılan aynı emir kipidir bu. alıntıladığım bu aforizma dilbilim felsefesinde baş yapıt sayılan eserin içinde en can alıcı cümlelerden biridir.
yahu, demezler mi adama,"sen de kim oluyorsun da, bize yeni bir kural dayatıyorsun? niye konuşmayalım? ne zararı var konuşsak? konuşmayı bildikten sonra, savaş baltalarına hemen meyil etmeden, içine sevgi, şefkat katarak… unuttunuz mu? tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarırmış. atasözümüze girmiş bu şahane canlı, tam da yığınla kitaba musallat olan o kadim yılanın bizzat kendisi değil midir?
  
oysa başka bir eril abimiz "hayat felsefede başlar, felsefede biter" demiş. geri kalan teferruattır demeye getirmiş. bakın, bu da sınır koymuş, başlar biter? kime göre? hangi zamansal algıdır bu? dikey mi, lineer mi, göreceli mi? halbuki zamansız olan ne başlamıştır ne biter. ohhh gelsin doyumsuz sohbetler…

ah, eril dünyanın eril abilerine kulak verirsek yandık, konuyu bir yere bağlayamayacağız. eril dünya sınırlar içine hapsolmuştur, eril dünya savaş tanrılarının cirit attığı bir arena. büyük abi heraklit dememiş mi tatlı tatlı "savaş her şeyin babasıdır" diye. ondan iyi bilecek değiliz ya.
erkek adam dediğin emreder, yıkar, yok eder… ama bu erilcikler daha oğlan hallerinden başlıyor bu savaş nidalarına. anlayamadığı bir şeyi yıkma ihtiyacındadır. kolay olanı budur onun için zira.

geçen gün çöp konteyner önünde taş çatlasın 12 yaşında olsun, bir oğlan çocuğunun teki, çok da güzel ev maketlerinin üzerinde tepiniyor. ben de arkadaşımla köpek-çocuklarımı yürüyüşe çıkarmışım. uzaktan gördüğümüz bu manzarayı kendi aramızda, kötü proje notu olarak tahmin etmeye çalışıyorduk. ben dayanamayıp muzırca sataştım çocuğa.
- hayırdır, kötü not mu aldın?
çocuk anlamadı.     
- niye tepiniyorsun maketin üzerinde, çok da güzel yapmışsın? kötü not verdi öğretmenin projene galiba?
diye açıkladım. çocuk itiraz etti hemen.
- haa bu benim değil ki!
- haydaaa, o zaman niye parçalıyorsun? çok da güzel yapmış, yapan. yazık değil mi?
- değil.
diyerek bizimki tepinmesini sürdürüyor.
- niye parçalıyorsun peki?
belli ki o ana kadar bunu düşünmemiş, küçük vandalımız, bir an affalar gibi oldu. ama sonra daha da sert tepinmeye başladı.
- çok saçma!
- nesi saçma?
- bilmiyorum, saçma işte.
diye cevap vererek, utandığından mı, işine karışılmış olunmasının rahatsızlığından mıdır bilmem, yanımızdan kaçtı gitti.
eril dünyanın algısına güzel bir örnek…

oysa aynı yaşlarda bir kız çocuğu olsa, o maketi eve götürür, dantel perdeler örer, çiçeklerle bezer, ve barbi bebeklerine ev bile yapmıştı onu.
gerçi günümüz tüketim toplumu kız çocuklarının bu yaşlarda ne yaptığından çok emin değilim. belki önünde selfi çeker, her hangi sosyal paylaşım ağına resim atarlardı muhtemel ki.

öyle ya da böyle, eril dünyası artık vaktini doldurmuştur.

en dibe düşmelisin, gerçek manada en dibe. oradan sadece tek yol vardır: yukarı.

kadınlar için o nokta gerçekleşti gerçekleşecek gibi, toplumsal manada. kadınlara ve en değerli varlıkları olan çocuklara karşı şiddet artmış durumda, üstelik  bu şiddeti reva görenler nedeyse hiç ceza almıyorlar. bu hususlara burada detaylıca girmenin bir manasını görmüyorum. dileyen istediği gibi haberleri izleyebilir.
kadınların yükselişe geçtiği bireysel düzlemde ise çoktan işe koyulmuş. 

toplumsal olaylardan bağımsız kendi uçurumunu yaşamış kadınlar çoktan yükselişe geçmişler bile. son yıllarda çevremde daha çok görür oluyorum o güzel varlıkları. üstelik sayılarının arttığını onlar da biliyorlar.

anaerkil düzene geçiş üstelik öyle heraklit'in övündüğü o savaş nidalarıyla olmayacak. öyle yumuşak bir geçiş olacak ki, insanlar ne olduğunu anlamadan düzenin değiştiğini görecek. hani adeta, bir sabah uyandık, düzen değişmiş. ama darbe olmuş değil. elbette uzun bir süreçten bahsediyorum, elbette bir günden diğer güne olmayacak. çok emek gerektiren, ağır adımlarla gidilen bir yol bu.
erkekler de kadınlar sayesinde değişim geçirecek. düşünsenize, tabii ki zihniyeti değişmiş, erkeklerin yarattığı o prangalardan kurtulmuş her kadın, yani kendi özgür düşüncesini elde etmiş, ama en önemlisi aşkı ve dahası şefkatı yüreğinin en derininde idrak etmiş kadın, evladını da farklı yetiştirecektir. 
belki de bu yüzden isteyerek, gönüllü geçilmiş olacak yeni düzene, ama bunun farkına bile varılmayacak.
bir nevi kadınlar devrimi.

niye mi farkına varılmayacak? çok basit. kadın kan dökerek inşa etmez. yakarak, yıkarak getirmez yeniyi.

kadın, sevgiyle yapar bunu, aşkla.
kadın anne şefkatiyle yapar, yapacak bunu.
hiç merak etmeyin, er ya da geç, henüz başlamadıysa muhtemel ki bugün.
söz veriyorum.   

Hiç yorum yok: