bianet'te şu makaleyi okuyunca, mevzu aldı götürdü beni. selda tuncer'in yazısına bodoslama dalıp bir analize girişecek değilim, ana akım medyanın pervasız saptırmalarını umursamamaya çalışır oldum. boş yere sinir katsayımı yükselterek potansiyel enerjimi daha verimli olabilecek kanallara akıtatamamak üzüyordu zira.
bu ülkede o denli haksızlıklar olmakta, hele ki kadınlara karşı! basın ise hükümet sözcülüğünden öte bir işlev görmemekte...
yok, ben çok kişisel bir yerden gireceğim mevzuya.
yazıyı okurken, kendi babam geldi aklıma. blogu takip edenler bilir, beş yıl olacak neredeyse babamı cennet hurilerine kaptıralı. cennet hurisi lafın gelişi, babam pek kadın meraklısı değildi, tabii eğer kara tenli değillerse :) annemin, babamla seyrettiğimiz belgeselleri, salt o kara tenli, muhteşem vücutlu genç hanımları görme ihtimali için izlediğini söylemesi hala gülümsetir... eğer öyle ise, babamdan sadece belgesel seyretme zevkini almamışım diyebilirim.
mevzu elbette, babamla seyrettiğimiz belgeselllerin bıraktığı tadı anımsamak değil. babamın benim politik duruşuma olan tepkisi.
ne zaman tartışacak olsak, ya da eylemlere gittiğimi öğrense kızardı. ama onun o tatlı kızışı gözümün önünden gitmez, endişeyle karışık bir anlayamama haliydi. ama belli bir güven de okurdum bu kızışında.
kızı yanlış bir şey yapmıyordur duygusu sanırım onu meydanlara kadar peşimden gelmesine engel oldu. ama en çok eğlendiğim nokta, mevzuları tartışmaya başlayıp da, karşılık veremeyeceği ve sıkıştığı noktada, -son yıllarda fazlaca dalmış olduğu din olgusundan yola çıkarak mı bilmem- beni komünist olarak damgalamasıydı. "baba, bu çevre eylemi, ne alakası var komünizmle?" diyerek çok kızardım o yıllarda, bu kadar basit bir ayrımı nasıl göremez diye.
babam 1929 yılı doğumluydu. gençliği tam 50'li yıllara denk düşer, çok partili rejim, kore savaşı, ama özllikle sovyetler'in komünizm "tehdid"ine ve türkiye'nin batı'ya, dolayısıyla amerika'ya yakınlaşmasına denk düşer. dolayısıyla aykırı olan, ana akımın dışına çıkmış, karşı duruş göstersen her şey, onun o dönemlerden ezberlemiş olduğu ve aykrılığın sembolü haline getirdiği "kömünüzm" kavramıyla örtüşür. orta okul iki terkli babamın, din merakı başlamadan öncesi okuduğu kitapları düşündüğümde -ki bunların arasında bilumum rus yazarı olduğunu anımsarım, hatta gorki'nin mujik'i ve ana'sını babamın kütüphanesinde keşfetmişimdir- ne oranda bu okuduklarından etkilendi diye düşünürüm şimdi.
bunları ancak şimdi analiz edebilir oldum. keşke yaşadığı dönemde bunları soracak fırsatım olsaydı. hala merak ederim, o rus yazarların kitapları nasıl girmiştir babamın kütüphanesi'ne. ilk gençliğinde inşaatlerde yatıp kalkan ve ilk almanya "gastarbeiter"i olan bir insanın düşünsel boyutta dünyayı nasıl algıladığını, özellikle 50'li ve 60'lı yılları.
şimdi artık sadece varsayımda bulunabiliyorum. ve yaşasaydı, eminim bunları daha farklı bir ışığın altında konuşabiliyor olacaktık şimdi. benden tam kırk yaş büyük olan babamın, her ne kadar içgüdüsel olarak doğruyu yaptığı kızına güvense de, fikir boyutunda yargılamadan konuşabileceiğini, ya da fikileriinin bütünüyle değil de, tüm çıplaklığıyla, karakteri ve var oluşuyla insan olarak gördüğünü -ve elbette bu durum karşılıklıydı- ancak hastanede ona sahip çıkıp da, artık ebeveyn olma sırasının bende olduğunu gösterdiğimde tam anlamıyla hissetirmişti.
artık onun gözünde, doğru yol gösterilmesi gereken çocuğu değil, onunla eşit bir yetişkin olduğumu görmüştü. ve gördüğü sonuç onu memnun etmişti.
işt bu bu dönüm noktasından sonra geçirdiğimiz dört beş yılı daha verimli kullanıp, daha iyi sorularla babamı o anlamda da tanımayı nasıl da isterdim. kavgalarımıza sebep olan fikir ayrılıklarına girmeden, yani sadece insan olarak babamı. aileyi bir arada tutan o sabrı gösteren, duygularını saklayan ve hala kahramanım olan babamın btün olarak özünü. aile için en yakın insanlar olup çıkmıştık, ama yine de işte o son nokta, o öz, sanki eksik kaldı.
ya da belki, bu kadar sevdiğiniz bir insanı yitirdiğinizde, hep bir şeyler eksik kalmakta, ve ben sadece ulaşılmaz bir ereğe özlem duymaktayım. mümkün...
yine de siz siz olun, babanız henüz huri kızı kovalamaya başlamadan onunla daha çok yakınlaşın, ya da hangi ebeveyn ağır basıyorsa, onunla.
birden fazla üretimleri maalesef yapılmamış...
babama not: şşşt bumpacığım, duyuyorsan bil ki, hala komünistim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder