fonda bir judas bolero çalıyor tatlı tatlı, ortam alaca karanlık, ışıklandırma özellikle kısılmış. arada bir gittiğim barda oturuyorum. melankolik bir hava var. ama benden mi kaynaklanıyor, ortamdan mı bilmiyorum. belki de ortalıkta dolanıp ilgi bekleyen sarmandan.
gözlüklerimi özellikle almadım yanıma, göz göze gelsem bile, fark etmem kimseyi.
bu akşam kalabalığın içinde yalnız kalmak istiyorum. etrafım olabildiğince kalaba olsun. otobüs misali dolsun, ama önümde bir içkim dursun ve müzik kulaklarımda dağılsın. müzikle baş başalık buranın müdavimlerinden birini getiriyor aklıma. seksen küsür yaşında olabildiğince güleç, ince metal gözlükleriyle tatlı musa amca.
kolunu kırınca bakım evine yerleşti diye duyduk ve pek uğrayamaz oldu musa amca. kulakları ağır işitir bizim delikanlının. delikanlı, zira yüreği nasıl da genç! iyi işitemediğinden akıllı telefonumun parmak boyama aplikasyonunu bir çeşit daktilo gibi kullanır, yazışarak sohbetler ederiz.
delikanlı, zira teknolojiye nasıl da meraklı! telefonumun özelliklerini incelemeye bayılır, "aaa bunu da yapmışlar" diye şaşırır her defasında, daha önce anlattığım özellikleri yeniden anlatmam gerektiğinde. bütün yeni teknoloji isimlerini de bilir, "ayped mi bu? diye sorar, ben de "yok, ayped bunun büyüğü, bu ayfon." demek zorunda kalırım.
müdavimler köşesinin en başını tutar hep, orası onun yeridir, hatta minderi bile vardı. yalan yok, bazen, hiç olmazsa bir akşam gelmese de biz tünesek şu güzel köşeye diyerek hayıflandığım olmuştur.
müdavimler köşesinin en başını tutar hep, orası onun yeridir, hatta minderi bile vardı. yalan yok, bazen, hiç olmazsa bir akşam gelmese de biz tünesek şu güzel köşeye diyerek hayıflandığım olmuştur.
hiç evlenmemiş. bir kere nişanlanmış, müstakbel eşi ağır işitiyor diye terk etmiş. o da bir daha yeltenmemiş. onun yerine işiyle evlenmiş belli ki. ne zaman sorsam, işten geliyorum derdi. ellerini barın üzerine kaldırır, parmaklarını aşınmış bar masası üzerinde hızlıca kıpırdatır, klavyede çalıştığını ima ederdi. kanına işlemiş muhasebe dünyası. çoğunlukla kimseyle sohbet etmezdi de, elinde bulmaca, ha babam bulmaca çözerdi. acaba müdavimler köşesindeki bulmaca merakına o mu sebep oldu diye sormak aklıma gelmedi hiç. kesin müsebbibi odur...
delikanlı, zira uyuduğunu sandığım zamanlarda "müziği dinliyorum" diyerek gülümser hep. öyle bir dalmıştır ki müziğe!
sonra durur, aniden gazeteden kırptığı bir özlü sözü, ya da fıkrayı ya da makaleyi çıkartır, önünüze koyar, okutturur. yeni mi keşfetmiştir, yoksa etrafındaki gençler de sebeplensin mi derdi bilmem. zoraki okursunuz, hatta bir bakmışsınız, eğlenmişsinizdir de. başka müdavimleri bilmem, beni eğlendiriyordu musa amca'nın yaşama bağlılığı. yüreklendiriyor. seksen küsür yaşımda bir barın simgesi olabilir miyim ben de acaba böyle? diğer yandan da ürkütmüyor da değil. salt yalnızlığımdan ben de kesin o yaşlarda hala işe gidip geleceğim ve bomboş eve dönmemek için bir bar taburesine tüneyeceğim. kulaklarım ağır işitecektir ve tek eğlencem bulmacalar ve kulaklarıma ancak ulaşabilen yüksek volümlü müzik olacaktır.
bu barın en güzel renklerinden biri musa amca. gelmeyişi buruk bırakıyor burayı. bir şeyler eksik, özellikle benim için. daha duymaya sabırsızlandığım bir sürü gençlik anısı, fıkrası ve son teknolojiye dair soruları vardır kesin. üstelik o kadar özendiğim köşesine hiç oturasım gelmiyor...
hadi iyileş de gel be musa amca, özledik seni burada!
2 yorum:
Harikasın zibrixim(Böyle dememde umarım sakınca yoktur). Her kargaya gittiğimde merak içinde usa amcayı (Musa abi demek daha doğru olur kanımca)seyredip, sahip olduğu huzuru kıskanırdım. Acil şifalar. Eğer her hangi yeni bir haber alırsan, haber verirsen sevinirim.
elbette ki diyebilirsin Mehrdad'cığım, birazdan haber alacağım kendisinden, yazarım buraya, vaktim olursa hemen bugün.
Yorum Gönder