muhtemelen film takashi miike ustanın en tartışma yaratan filmi olmalı.
yalan yok, tembellik ettiğimden film üzerine bir eleştiri okumuş değilim, ama bu yazıdan sonra söz, okuyacağım! hem belki de okumamak en iyisi, bakalım kendimce ne kadar algılayabilmemizi filmi!?
filmi bilmeyenlere konusunu anlatacak olsam, öyle tam da anlaşılır bir konusu ki, ne anlatayım? yakuza mafya örgütlerinden birinin önde gelen isimlerinden kakihara adındaki sadist ve mazohist bir kişiliğin kaçırılan patronunu ararken önüne gelene yaptığı işkenceleri anlatıyor desem, galiba çok yanlış olmaz.
filme adını veren itchi de işte bu kaçırılan patronu öldürmüş zat-ı muhteremdir. "muhterem" lafın gelişi tabii. aslında kim olduğunu pek bilen yoktur bu nam salmış katilin, yakuza içinde tanınmıyor, ve herkes neyin nesi bu diye soruyor. oysa biz seyircilere çoktan tanıtılmıştır kendisi. aslında sünepe, saf, boyna zırlayan, ama tam da ağlarken, -belki de tam bu zayıflığından aldığı güçle- birden bire insanları dilimleyerek ortalığı kan revan içinde bırakan enteresan bir psikopatır bu cici oğlan bakışlı karakterimiz.
aslında filmde ortalıkta dolanan tüm karakterler enteresan. belki de filmi, tonlarca akan kana ve kopan, kesilen ezilen uzuvlara rağmen bu denli seyredilir kılan nedenlerden biri bu dengesiz ve şaşırtıcı karakterler. gerçi akan kanların grotesk vaziyeti, kill bill'de tarantino'nun kopya çekmiş olduğu şüphesini uyandırmıyor değil. ama kill bill'den iğrendiyseniz, itchi the killer'in yakından dahi geçmeyin, bırakın seyretmeyi filmi. zira kill bill'in asla ulaşamayacağı bir şiddet düzeyi içeriyor miike'nin şah eseri.
özellikle kakihara'nın kendi dilini kesip ağzını her iki yandan yarıp çengelli iğnelerle tutturması gördüğüm baş yapıt şiddet sanelerinden sadece ikisi. çengelli iğnelerle tutturması da janjanlı gömlekleriyle göz alan bu karakterin süs merakından değil. ihtiyaç halinde daha büyük uzuvları ağzına alıp dişleriyle koparabilmesi için ağzını kocaman yapmasını sağlayan birer tutacak görevi de görmektedir.
yine de bu kadar şiddette rağmen, rağmen değil, tam da bu yüzden filme kendinizi kaptıramıyorsunuz. miike'nin bunu kasten amaçladığını düşünüyorum. seyiriciyi sürekli olayın gerçek dışılığına dikkatini çekerek daha dışarıdan, yani eleştirel bakabilmesini sağlamaya çalıştığı izlenimi uyandırıyor bende. belki de filmin olay örgüsünü bu kadar karmaşık tutmasında, dolayısıyla filmin konusunun anlaşılmasını zorlaştırmadaki nedeni de budur. her şey kurgudan ibarettir, ama öylesine abartılmış derecededir ki şiddet sahnesileri sizi ürkütmekten ziyade, "yok artık" dedirtecek şekilde kahkahalarla gülmeye teşvik etmektedir. ama tam da bu kara mizahın hedefi düşünmeye şevketmeye çalışmaktan başka nedir?
miike'nin ilk seyrettiğim filmi olan ve belki de en tanınmışı olan "audition"deki zerafetten bu filmde hiç bir iz yok. miike'nin sıradışılığından etkilendiğim en müthiş filmi, hala ilk on filmim arasında da tepelerde yer alan filmdir bu. filmin konusuna gelince, orta yaşların başında olan dul aoyama adındaki bir çocuk babası evlenmek ister. film işiyle meşgul olan bir arkadaşı, olmayan bir filmin baş rol oyunculuğu için yarışma düzenler. amaç, aoyama'nın kendisine rahatça bir eş seçebilmesi için bir tezgahtır. hoşuna giden ve yakınlık kurmakta gecikmediği 24 yaşındaki asami ise hiç de göründüğü gibi masum değildir...
aslında filmin en can alıcı sahnesini seyredebilmek için son on beş dakikasına gitmek gerekiyor. şahsen benim gördüğüm en zarif işkence sahnelerinden biridir! japonların o kendine has zerafet ve taavazu dolu çay seremonisini bir işkence sahnesine uyaralabilirseniz, demek istediğimi anlarsınız. işte tam da bu incelikle ve hatta sevecenlikle işkence adiyor asami kurbanına. hani neredeyse aoyama'ya kızmaya başlıyorsunuz, böylesine sevecenlikle yapılan bir işkenceden kaçmaya çalışılır mı diye...
miike batı sinemasının asla göremeyeceği sıradışılıkta bir yöentmen şüphesiz. sadece filmelerinin sınırları zorlamakla kalmayıp çoktan aşmış film içerikleri nedeniyle değil, yirmi küsür yıla 90'a yakın film sığdırmasına rağmen kalitesinden hiç ödün vermemiş olmasıyla da. başta da dediğim gibi uzak doğu, manga kültürüne ve bol kanlı filmlere ilginiz varsa, bu ikisi mutlaka arşivinizde bulunmalı!
yalan yok, tembellik ettiğimden film üzerine bir eleştiri okumuş değilim, ama bu yazıdan sonra söz, okuyacağım! hem belki de okumamak en iyisi, bakalım kendimce ne kadar algılayabilmemizi filmi!?
filmi bilmeyenlere konusunu anlatacak olsam, öyle tam da anlaşılır bir konusu ki, ne anlatayım? yakuza mafya örgütlerinden birinin önde gelen isimlerinden kakihara adındaki sadist ve mazohist bir kişiliğin kaçırılan patronunu ararken önüne gelene yaptığı işkenceleri anlatıyor desem, galiba çok yanlış olmaz.
filme adını veren itchi de işte bu kaçırılan patronu öldürmüş zat-ı muhteremdir. "muhterem" lafın gelişi tabii. aslında kim olduğunu pek bilen yoktur bu nam salmış katilin, yakuza içinde tanınmıyor, ve herkes neyin nesi bu diye soruyor. oysa biz seyircilere çoktan tanıtılmıştır kendisi. aslında sünepe, saf, boyna zırlayan, ama tam da ağlarken, -belki de tam bu zayıflığından aldığı güçle- birden bire insanları dilimleyerek ortalığı kan revan içinde bırakan enteresan bir psikopatır bu cici oğlan bakışlı karakterimiz.
aslında filmde ortalıkta dolanan tüm karakterler enteresan. belki de filmi, tonlarca akan kana ve kopan, kesilen ezilen uzuvlara rağmen bu denli seyredilir kılan nedenlerden biri bu dengesiz ve şaşırtıcı karakterler. gerçi akan kanların grotesk vaziyeti, kill bill'de tarantino'nun kopya çekmiş olduğu şüphesini uyandırmıyor değil. ama kill bill'den iğrendiyseniz, itchi the killer'in yakından dahi geçmeyin, bırakın seyretmeyi filmi. zira kill bill'in asla ulaşamayacağı bir şiddet düzeyi içeriyor miike'nin şah eseri.
özellikle kakihara'nın kendi dilini kesip ağzını her iki yandan yarıp çengelli iğnelerle tutturması gördüğüm baş yapıt şiddet sanelerinden sadece ikisi. çengelli iğnelerle tutturması da janjanlı gömlekleriyle göz alan bu karakterin süs merakından değil. ihtiyaç halinde daha büyük uzuvları ağzına alıp dişleriyle koparabilmesi için ağzını kocaman yapmasını sağlayan birer tutacak görevi de görmektedir.
yine de bu kadar şiddette rağmen, rağmen değil, tam da bu yüzden filme kendinizi kaptıramıyorsunuz. miike'nin bunu kasten amaçladığını düşünüyorum. seyiriciyi sürekli olayın gerçek dışılığına dikkatini çekerek daha dışarıdan, yani eleştirel bakabilmesini sağlamaya çalıştığı izlenimi uyandırıyor bende. belki de filmin olay örgüsünü bu kadar karmaşık tutmasında, dolayısıyla filmin konusunun anlaşılmasını zorlaştırmadaki nedeni de budur. her şey kurgudan ibarettir, ama öylesine abartılmış derecededir ki şiddet sahnesileri sizi ürkütmekten ziyade, "yok artık" dedirtecek şekilde kahkahalarla gülmeye teşvik etmektedir. ama tam da bu kara mizahın hedefi düşünmeye şevketmeye çalışmaktan başka nedir?
miike'nin ilk seyrettiğim filmi olan ve belki de en tanınmışı olan "audition"deki zerafetten bu filmde hiç bir iz yok. miike'nin sıradışılığından etkilendiğim en müthiş filmi, hala ilk on filmim arasında da tepelerde yer alan filmdir bu. filmin konusuna gelince, orta yaşların başında olan dul aoyama adındaki bir çocuk babası evlenmek ister. film işiyle meşgul olan bir arkadaşı, olmayan bir filmin baş rol oyunculuğu için yarışma düzenler. amaç, aoyama'nın kendisine rahatça bir eş seçebilmesi için bir tezgahtır. hoşuna giden ve yakınlık kurmakta gecikmediği 24 yaşındaki asami ise hiç de göründüğü gibi masum değildir...
aslında filmin en can alıcı sahnesini seyredebilmek için son on beş dakikasına gitmek gerekiyor. şahsen benim gördüğüm en zarif işkence sahnelerinden biridir! japonların o kendine has zerafet ve taavazu dolu çay seremonisini bir işkence sahnesine uyaralabilirseniz, demek istediğimi anlarsınız. işte tam da bu incelikle ve hatta sevecenlikle işkence adiyor asami kurbanına. hani neredeyse aoyama'ya kızmaya başlıyorsunuz, böylesine sevecenlikle yapılan bir işkenceden kaçmaya çalışılır mı diye...
miike batı sinemasının asla göremeyeceği sıradışılıkta bir yöentmen şüphesiz. sadece filmelerinin sınırları zorlamakla kalmayıp çoktan aşmış film içerikleri nedeniyle değil, yirmi küsür yıla 90'a yakın film sığdırmasına rağmen kalitesinden hiç ödün vermemiş olmasıyla da. başta da dediğim gibi uzak doğu, manga kültürüne ve bol kanlı filmlere ilginiz varsa, bu ikisi mutlaka arşivinizde bulunmalı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder