22 Eylül 2012 Cumartesi

huzur içinde uyu alacam!

yolun sonuna geldiğimizi biliyorduk be balım. iki ay evvel kanamaların başladığında belliydi. uzatmaları oynadık sadece. bu iki ayın içinde iyi gibi olduğun on gün hariç, hızla sona doğru gidiyor, yok idrar kesesinde tortu, yok akciğerlerde ödem, yok kalp yetmezliği ve en sonunda böbrek yetmezliği yüzünden kanındaki ürenin yükselmesi... inan bana tatlım, ben de acı çekmeni istemezdim. iki aydır "uyut da acı çekmesin" diyenlere laf mı anlatayım, uyutsak mı diye sorduğum veterinerlerin, başınızdan mı atmak istiyorsunuz dercesine sordukları "ötanazi mi yapalım?"ına suçluluk mu duymayayım diye şaşırdım.
öbür yandan da umudum vardı be bebeğim. nasıl vazgeçerim senden? anam olsan, uyutup başımdan atar mıydım?!
direndim, direndin, ikimiz de mücadele ettik, senin canın çok yandı, ama bil be birtanem, senin acılarını gören ben de, en az senin kadar acı çektim.

son iki gece koynumda geçirdiğin saatleri saydım. üre beynini de etkiliyormuş, bilincin gidiyormuş diye izah etmişti veterinerin o acı acı bağırışlarını. ama ne zaman göğsüme yatırsam seni, sakinleşiyordun.
ve son gecemizde, gücünü iyice yitirdiğinde, göğsümden kayıp gitmeyesin diye uykusuz seni seyrettim.
sabaha karşı dalıp da yine seni veterinelere taşıyıp, niye uyutmuyorsun diye çıkışan kokoş teyzelere karşı yaşam hakkını savunurken gördüğüm rüyadan ağlayarak uyandım.  

önce sen mi pes ettin biriciğim, yoksa ben mi? belki de sen iki ay evvel pes ettin, ama neydi seni yaşamda tutan? 
o kadar yalvardım, al bu çocuğu, acı çekmesin artık diye. vadesi gelmedi ki, onun için almıyor dedim, ama belki de vaden gelmişti de, ben miydim inatla direnen?

sabah ilk işim, veterinere "alacamı uyutalım artık ne olur" demek oldu. "gelin görelim, karar veririz" dedi o da. ama zaten görünce, "üre değeri çok yükselmiş, bu noktadan geri dönüş olmaz" dedi. sonunda o da ikna olmuştu ötanaziye. 
önce tam anestezi yaptı, sonra kalbini durduracak iğneyi verdi damardan, en sonunda da solunumunu durduran zehiri verdi. hepsi, belki on, onbeş dakika gibi bana sonsuz gibi gelen bir sürede yapıldı. 

şimdi sahilde parkta, güzel bir çalılığın gölgesinde ebedi istirahatına başladın. uzağında değilim balım, hemen yanında yazıyorum bu açık mektubumu sana. tatlı bir sonbahar güneşi  hem benim tepeme hem de mezar taşı niyetine (ya da köpekler eşelemesin diye) konulan kırık taşa vuruyor dalların arasından.
burada olsan şimdi capcanlı yeniden, sen de ne güzel mayışır uzanırdın çimlere benimle. etrafta aşık çiftler cıvıldaşıyor. seni görseler ayıla bayıla sevmeye gelirlerdi.
ama eminim daha iyisini yapıyorsundur sen şimdi: cupcup'a, babama ve dedeme kavuşmanın mutluluğuyla belki beni unutmaya bile başlamışsındır; kimbilir...

her neredeysen, rahat uyu biricik kızım...
14.09.2012
huzur içinde yat bebek kızım (01.10.1995-22.09.2012)


not: gerek sabah boyu veterinerde ve sonrasında beni yalnız bırakmayan mübi'ye ve alacam'ı  mezarsız bırakmayan memduh bey'e sonsuz teşekkürler 

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Büyük bir kayıp yeğen. Ne acı, üzüldüm. Se sağolasın.

Adsız dedi ki...

sevgili,duygularını çok güzel ifade eden bir insansın,bıraksam kendimi şırıl şırıl ağlayacaktım.
ama neyi biliyoruz ki ölüme dair
belki uyumuyodur bile belki gerçek yaşam başladı vs vs.
benim tek bildiğim ya da hissettiğim ya da olmasını
istadiğim fizik bedeblerin için
den geçen gümüş parlak bir ip bizi
sonsuza kadar birmize bağlayan bizi bir yerlere taşıyan.
sevgiyle

Gloin dedi ki...

Eminim kediciğiniz huzur içindedir şimdi, belki de dediğiniz gibi diğer sevdiklerinizle beraberdir. Sizin için üzüldüm.