son zamanlarda biraz sıkça gittiğim minik bir kafe-restoranın cici çalışanıyla çeneyi abartınca onun da öğretmen olacağını öğreniyorum. hem de resim öğretmeni. daha gencecik, yirmibeşinin baharında, güneş gibi ışıldayıp zeka fışkıran güzel gözlerle ve bir oranda da duyarlı bir yürekle yaşama bakan pırıl pırıl bir insan. ressam yanını tanıdıkça da, aslında genç yaşına rağmen tutkusunun peşinden gittiğini ve bu meyanda da epey ilerleme kaydetmiş olduğunu belirtmeliyim.
ama duyarlı tüm ruhların sahip olduğu o incelikle belli ki, kendini henüz layık olduğu seviyede görmüyor. kendim de o hataya düşmüş olmanın acısıyla başka güzel bir ruhun da aynı şeyi yapmasına izin vermek istemiyorum. hele ki resimlerini gördükçe, (ne kadar geyik gelecekse gelsin, yapacağım bu betimlemeyi) çırpınan o taze ruhun ışığı görmesini istiyor, özgürce uçmasına yardımcı olmak istiyorum.
henüz hiç sergi açmamış. resimlerini da hala okul seviyesinde olduğunu sanıyor. bütün resim öğrencileri böylesine karakteristik resimler yapmayı başarıyorsa, o zaman söyleyecek bir şeyim yok. ama ne genç ressamlar gördüm. duygu uzman bence farklı!
ilk bakışta noir gibi duran bir hava içerisinde, üstelik o karanlık havanın iç daraltıcı atmosferine biraz nefes katmayı başararak yapıyor bunu. kattığı canlı renkler, başta karanlık görünen kareye öyle bir hareket getiriyor ki, resim bir anda neşeleniyor, akdeniz sıcağını yüreğinize akıtıyor. hele baş yapıtım diye tasvir ettiği tablonun, bence umutsuz, yorgun düşmüş, kendini bırakmış bir matadoru anlatan hali ispanya'nın o sıcak ama bir o kadar da umarsız, devinimsiz havasını getiriyor. terk edilmiş bir aşk gibi seriliyor genç bir erkek bedeni olarak. duygu'ya bunları söylediğimde irkiliyor. "barcelona'da yaptığımı nereden bildin" diye soruyor şaşkın gözlerle. onun şaşkınlığına ben de şaşırıyorum. öyle güzel yansıtmış ki, kendi bile farkında değil izlenimci yanının ne denli güçlü olduğundan.
galiba en çok da bu yağlı boya çalışmalarını seviyorum. zira genelde dantel gibi işlenmiş bir detaycılık ve özen var. ışık, gölge oyunlarının kullanımı olsun, tema olarak seçmiş olduğu insanların yüzlerinde yakalamış olduğu ifade olsun, resmettiği kişilerin gündelik karelerin içindeki, resmedilişlerinin hiç farkında değilmişçesine ve bir anda resmin içinden çıkıp gidecekmişçesine kendi işlerine dalmış olmaları olsun, duygu o kesif anı yakalamayı biliyor.
elbette bu eskizlerie daha az değerli manasına gelmiyor! ancak enteresan olan, burada hava tamamen değişiyor. onun kendisine yaptığı "bir karakteri yok çalışmalarımın" eleştirini tekrar ve tamamıyle haksız çıkaran bir çizgide gerek yağlı boya, gerekse eskiz çalışmaları.
eskizlerinde matisse kadınlarından lautrec karmaşasına kadar bir etkilenim hissediliyor. yüzü olmayan şişman kadınlar belli ki bir serinin parçaları. oyun bahçesine atılmış gibi duran bu kadınlar, kah ellerinde, kah dudaklarının arasındaki kırmızı objeleri, sanki olmayan yüzlerinin yerine geçirerek kendilerine birer kimlik yaratıyorlar. topuzları ve vücut ölçüleriyle değil sadece, resmedildikleri atmosferle de erken bir ondokuzuncu yüzyıl ortamını yansıtan bu çalışmalar, daha çok okulda yapmak zorunda kaldığı bir ödev konusu olduğu şüphesini uyandırıyor. zira yağlı boyalarında olan o kendine güven bu şişman kadınlar serisinde hissedilmiyor. bunun yüzlerinin olmayışından değil -yüzlerinin yokluğu aslında çok iyi bir unsur olabilirdi- bu resimlere genel olarak hakim olan mutsuzluktan çıkarıyorum. diğer eskizlerinde mevcut -yaratıcı olarak ben buradayım diyen- havası yok şişman kadınlar serisinde. o nasıl bir hava ki diye sorabilirsiniz. tarif etmeye çalışayım: bir acelecilik hissediliyor, perspektif hesaplandıktan sonra, resmin belli yerlerine serpiştirilmiş gibi duran figürler var sanki. duygu'nun kendisi yok bu resimlerde. daha ziyade belli bir mesafeden ele alınmış, sadece yapılmış, yaratılmış olmak üzere yapılmış eskiz havasındalar. ama işte duygu'da beni vuran da bu! zorlandığı belli olan resimde dahi matisse'i çağrıştıracak güce sahip!
kara kalem, pastel çalışmalarında neşeli ve umursamaz bir hava var. her ne kadar burada da figürlerin yüzleri arka planda kalmış olsa da, resmedildikleri farklı ortamlar kişilere bir karakter vermeyi başarıyor. zaten çizildikleri değişik duruşlar, pozlar ve zaman zaman siyah rengin ağırlığını aralayan mavi, sarı ya da yeşil rengin mütevazi bir kullanımla katılmış olması bu çalışmaları ferahlatmayı biliyor.
eskizlerinde en çok lautrec tablolarını hissettiren son çalışması hoşuma gidiyor. rüzgarlı ve yağmurlu bir günün insanla dolu sokak karmaşasında uçuşan şapkalar ve bu keşmekeş havanın keyfini çıkartmasını bilen çocuklarla dolu bu çalışma, işte duygu bu tür işleri daha çok yapmalı dedirtiyor! flu arka planın önünde öyle çok sevgi dolu detay var ki, hangi birini anlatacağımı şaşırıyorum.
illüstrasyonlarında ise, duygu onda en çok gördüğüm çocuk ruhuna sere serpe izin vermiş, tatlı oyunlar oynuyor, rengarenk kompozisyonlarla coşmuş. kah kapadokya'da geziniyor, kah yıldızların altında kedi sayıyor, kah kayan bir yıldıza dönüşüyor, kah hansel ve gretel gibi karanlık ormanlarda kayboluyor. sonsuz bir neşeyle iç dünyasının engin, uçsuz bucaksız masallarında gezintiye çıkarıyor bizi.
çalışmalarına derinlemesine bakmaya devam ettikçe bu kızın çok kısa sürede bir yerlere gelmesi gerektiğine iyicene kanaat getiriyorum, ona hiç şüphe yok!
not: buraya resimlerini ne kadar çok almaya çalıştıysam da url kopyalanmasına kapatılmış, dolayısıyla vermiş olduğum linkten kendiniz anlattığım çalışmaları bir zahmet açacaksınız.
not: buraya resimlerini ne kadar çok almaya çalıştıysam da url kopyalanmasına kapatılmış, dolayısıyla vermiş olduğum linkten kendiniz anlattığım çalışmaları bir zahmet açacaksınız.
2 yorum:
Gece gece yorum yazmak hiç harcım değildir.Belkide üşengeçliğimden olsa gerek.Duygu nun çalışmaları gerçekten etkileyici.Zanaatını ve sanatını takdir diyorum.
Evet Duygu da gerçekten o ışık var..
Yorum Gönder