2 Haziran 2012 Cumartesi

kültürel bir etkinliğin fiyaskosu (yaşasın fransız kültür!)

büyük hevesle fransız kültür'e geldim. "eugene ionesco, yeni bir şey var mı" film gösterimi var. programda ingilizce alt yazısı olduğu bildirilmiş, ben de tiii kadıköy'den salt bunun için taksim'deki mekana aktım. lakin tam seyircilerin içeri alınmasını bekliyoruz ki, görevli cici kızlardan amondine bana kara haberi veriyor: alt yazı yok! hadi buyur buradan yak! elbette alt yazının olmayacağını öğrenmemle devasa bir hayal kırıklığına gark olmuş vaziyetteyim. henüz dördüncü kurda olan fransızcamla ionesco gibi bir dev üzerine olan belgesel filmin kaçta kaçını anlarım ki? niye şaşırdıysam, fransız kültür ne de olsa burası! bu fransızlar gerçekten de alem adam yahu, cümle dünya'nın fransızca bileceğini düşünüyor. sen kalk programında filmin alt yazısı olacağını ilan et, sonra gelenleri kovmuş kadar et! sadece fransız mallarını değil işte, fransız filmlerini de boykot etmeli, böyle yaparlarsa...
yine de amondine'nin "courage, courage" (ha cesaret!) nidalarıyla gaza gelmiş durumda, hadi bir deneyeyim diyerek girdim salona. film başladı. ama nafile! arada seçebildiğim bir kaç kelimeyle naçizane ben deniz sudan çıkmış balık vaziyetinde nefes almaya çalıştığımı fark etmemle, film başlayalı henüz onbirinci ile onikinci dakika arasındaki salizeler, hadi abartmayayım, saniyeler içerisinde soluğu fuayesinde alıyorum.
hadi bari, film gösterimi sonrası bir söyleşi var büyük usta hakkında ve en mühimi, kızı katılacak bu söyleşiye. onca yol zahmet edip gelmiş, şuncağız kırkbeş dakika oyalanabilirim ben de buralarda diyerek bekliyorum. civardaki yakışıklı fransız erkekleri seyredip, geçen hafta açılışına katıldığım keyifili karikatür sergisini tekrar dolaşarak vakit öldürüyorum.
tabii bu sefer temkinliyim, soruyorum beklerken, "eee, söyleşide simultan çeviri var mı bari?" kulaklık olacağı garantisini alınca rahatlıyorum. tamam, bu sefer yanlış bir şey olamaz.
vakit geliyor, söyleşiye giriyorum. kluaklığımı da almışım, mutlu mesut kuruluyorum koltuğa. söyleşi başlıyor, marie-france ionesco alıyor eline sazı, babasının hangi oyunu ne amaçla ne zaman, hangi halet-i ruhiye içinde yazdığını uzuuuun uzuuun anlatmaya başlıyor.
simultan çeviri yapan hanım teyzenin sesi biraz irkiltiyor, ama olsun, her şeyi anlıyorum!
mı acaba?
meğer dün akşam ionesco oyunu gösterilmiş. haha buyur buradan yak! "gittin mi kızım?" diye kızıyorum kendime! sonra belgesel filmdeki detaylara göndermeler yapılıyor... ahahahaha şaka gibi! beni bir uyku bastırıyor. zihin bi halt anlamadığı için benden önce kaçış yolunu seçmiş durumda. direniyorum zihnime karşı, otur len diyor mantığım, onca yol geldin, bunu bari dinle.
neredeeeee!
uyudum uyuyacağım.
sen misin fuayede bulduğun beleş şarabı mideye indiren! al sana işte, böylece zihnin boykot eder asıl alması gereken gıdayı.
zihnim mi önce pes edip uyku halini üzerime örtü gibi indiriyor, yoksa ulu orta uyuklamaktan mı utanıp pes ediyorum, anımsamıyorum şimdi. çok utanıyorum bunu itiraf etmekten böyle, ama durum bu kadar utanç vericiydi işte.
ama en azından söyleşide geçirdiğim vakti, filmin iki katına çıkarmayı başarmış vaziyette, yine de ağır bir yenilgi almış bir yavru köpek minvalinde, kuyruğumu bacaklarımın arasına alıp çıkıyorum. her iki etkinlikten erken çıktığımı gören başka bir erkek görevli bıyık altından gülerek "bundan da erken kaçtınız" diyor. "hadiii, hiç farkında değilim" diyesim geliyor, yok burada daha kursum var, ve başka etkinliklerine de kesin geleceğim düşüncesiyle pragmatik bir şekilde sırıtmakla yetiniyorum. "öyle oldu galiba" minvalinde de bir şeyler mırıldanıyorum belli belirsiz.
ne diyelim, fransız kültür'e bu güzel etkinliğinden dolayı teşekkürü bir borç bilirim desem, yalan mı olur?
beter ol zibi, beter ol!

Hiç yorum yok: