kadiköy rıhtımdan geçerken gördüm onu, haldun taner binasının hemen sol yanında, akordu biraz eğri sazıyla tıngır mıngır türkü çalıyor, enstrümanın çantasına toplanmış bozuk paralar saatlerdir miktarı değişmemişçesine umarsız.
biraz dinleyeyim de öyle gideyim eve derken, o bana laf attı: "ne enstrümanı çalıyorsun?" sadece dinleyici olduğumu söyleyince de burç tahminine girişti. onu da tutturamayınca da üzüldü. "ikide iki yanıldım bile." hadi, çattık fal meraklı bir amcaya derken, "bana amca deme!" diye çıkışmasın mı!
abi daha uygunmuş yaşına. sazın akoruna değinecek oldum, "amfisizlik, belediye izin vermiyor amfiye." diye açıkladı. akşamları çalıyorlar amfiyle diye itiraz edeyim dedim. "gündüzleri öyle bir yoruluyorum ki, akşama halim kalmıyor." diye karşı çıktı.
sonra bir dokundum bin ah işittim. meğer ailesini depremde yitirmiş, bir kızı kalmış, o da öğretmen olmuş, doğu'da görev yapıyor.
sonra biraz gurur, biraz da kırgınlıkla -kaderine karşı belli ki- kat bük olmuş bir gazete yazısı kupürünün fotokopisini çıkardı. meğer hasan ağabey bir hayli ünlünün arkasında çalmış -kendisine bakarsanız tersi durum olmuş- nasıl olmuşsa olmuş, beni ilgilendiren kısım bu değil, nasılsa bu sadece bir detay.
bir albümü de var, saz çalıp kendi bestesi olan türküleri söylediği. tamamen masrafının kendisinin üstlendiği ve epey de zarar girdiği bir albüm.
yanında sadece bir adet var, saz çantasının kenarından görünüyor. alıp bakıyorum.
onun da kapağı çatlak. başka yok mu yanında diye soruyorum. evde çokmuş. niye yaninda bir kaç tane daha taşımadığını soruyorum o bir taneyi alırken.
hasan ağabey hafif flört havasına girmiş bile, evli olup olmadığımı soruyor. evli olduğumu söylüyorum. eşim çok şanslıymış! ah ah hasan ağabey, dışı seni, içi beni yakar mevzular bunlar.
konu aşktan açıldı ya, titanic gemi faciası için beste yapan tek kişi olduğunu iddia ediyor. çal bari tadımlık diyorum, başta nazlanıyor. sonra bir başlıyor "ikimizin aşkı titanic gibi, parçalanmış denizlerde yüzüyor."
bakıyorum albümdeki başka bir isim: "ezgin altinses". niye kendi adınla çıkmıyorsun diye soruyorum. "hasan temel adı sadece şanssızlık getirdi. bu da sahne adım işte, belki bu şans getirir." diyor.
gözlerindeki pırıltıya bakıp hemen alıyorum kapağı kırık albümü. "içi sağlam ama." diye teminat veriyor.
hakkında yazacağımı söylüyorum. evde internet yokmuş. yazdıktan sonra onu rıhtımda bulacağım sözünü vererek gidecek oluyorum, şık bir sekilde elimi öpüyor. utanıyorum, iki eliyle ellini sıkıyorum. "allah yolunu açık etsin hasan ağabey" diyerek ayrılıyorum yanından.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder