Caz programlarına göz atayım dedim. Web sitelerine girdim, ama programın açılmasıyla karınca duası boyutuna küçülmesi bir oldu. Ben de sitenin başka sayfasından bulmuş olduğum telefon numarasını aradım. Ve karşıma dillere destan bir zat-ı muhterem çıktı.
O muhteşem görevli ile aramızda geçen sevgi dolu konuşmanın üç aşağı beş yukarı şeklini, yemedim içmedim, sizler için kağıda döktüm:
- İyi günler, web sayfanızdan caz progamına bakmak istedim, ama öyle küçük açılıyor ki sayfa, okunması olası değil.
- Öyle bir şeyin olması mümkün değil.
- Evet ben de onu diyorum, okunmuyor.
- Hayır, küçük açılması mümkün değil.
- Evet hakkınız var, ben de sırf can sıkıntısından sizi aramıştım.
- Canınız sıkılıyorsa niye aradınız?
- Ukala bir iki insanla hasbıhal edeyim, içim açılsın istedim, sanırım doğru adresteyim. Nazım Hikmet Kültür Merkezi olarak kutlamalıyım sizi, bu ne müthiş bir karşılama.
- Asıl siz ukalasınız.
- Aa yok canım, iltifat ediyorsunuz; o sizin ukalalığınız. Hem sizin adınız nedir?
- Ne yapacaksınız adımı?
- Hani bir kez daha ihtiyaç duyarsam ukala birine, direkt sizi bulayım diye. Yoksa yok mu adınız?
- Var da, size niye vereyim?
- Ooo varmış demek, allah analı babalı büyütsün. Neyse vermeyin sakın, kalmaz sonra size.
- Bu ne terbiyesizlik!
- Tabii tabii siz ismini söyleyemeyecek kadar yüreksiz olun, sonra terbiyesiz olan ben olayım. Yok öyle yağma!
çat
çat...
Karşılıklı telefon ahizelerini kırmaya ramak kala yerine çarptık sanırım. Hani keşke görüntülü telefonumuz olsaydı diyorum, daha bir keyifli olurdu, "hor görülmüş fakir delikanlı" bakışları fırlatırdık birbirimize....
2 yorum:
bence parmak gösterirdiniz...
ehuh...
program küçük filan değil ki len gayet okunaklı o senin ekran ayarlarının ukalalığı herhalde :P muhah ...
Yorum Gönder