Bu akşam coştum, farkındayım. Ama bir yazmaya başladım açıldım, hayatım değişti (iyi bir giriş cümlesi olurdu bir romana, eheuehue).
Cup o koca cüssesiyle yerleşti kucağıma. Bir yandan onu dengelemeye, diğer yandan yazmaya çalışıyorum. Herif kocaman, sığmıyor ki! Ama işte ben onun minik hallerini de hatırlıyorum. ah ah pek bir nostaljik oldum, hemen kağıda, yani bloguma (o kadar da nostaljik olmadım anlaşılan) dökeyim dedim, yoksa onun kucağıma gelme ısrarından değil.
Bir yaz günüydü, Haziran'ın 30'uydu (hey gidi hey, bugün gibi hatırlıyorum...) hava sıcak, bakkaldan geliyorum, bir baktım komşu veletleri toplaşmış bir şeye bakıyorlar. Merakla yanlarına gittim, ne göreyim! Minnacık beyaz bir kedi, gözleri kapalı, yerde sürünüyor, bizim cani veletler etrafını sarmış, sopayla dürtüklüyor!
- Nerede bunun annesi, nereden buludunuz bunu?
- Yok annesi, biz bakacağız.
- Bakamazsınız, annesi olmazsa yaşamaz bu bebecik.
Baktım olacak gibi değil, bunların eline bıraksam, ertesi günü çıkaramaz. Aldım mecburen. Bizim arka bahçeye koydum. Etrafı çitle çevrili, en azından komşu veletlerin zulmünden uzakta olur dedim.
Beklemeye koyuldum. Belki annesi duyar da gelir diye (o minik kedilerin neresinden çıkıyor onca ses bilmem ama o miyavlamalar hala kulağımda).
Tabii ne gelen oldu ne giden. Bizim ufaklık da ağlayıp da durdu. Bütün bir gün, bütün bir gece bekledim. Dokunmak da istemiyordum, kokum siner, annesi geri almaz diye.
Eve de almak istemedim, çünkü bir kaç sene evvelinden böyle gözleri açılmamış bebeleri bulmuş, ama iki hafta ancak yaşatabilmiştim.
Ertesi gün dayanamadım. Ulen bıraksam, acından öleceksin, bari iki hafta yaşarsın. Umut dünyası işte...
İlk ay beberon büyük geldi, damlalıkla besledim. Bir de bu encikler kendi başlarına işeyemez, anneleri yalar bunların çişini kakasını (bence cennet asıl bu kedi köpek annelerinin ayağı dibinde... ıyyyk). Neyse, yalayacak halimiz yok elbet, dil işlevi görecek nemli pamuklarla hallettik o işi. Günde beş defa! Anlayağınız günde beş defa mama servisi, beş defa çiş kaka sersvisi verdik. Neyse ki insan yavrusu değil de bir ayda çişini, kakasını yapmayı öğrendi. Ama damlalık olayı biberona terfi etti. Ve inanmayacaksınız belki ama, bu herif bir buçuk yaşına kadar biberondan süt içti!
Evet ya, aynen bebek gibi. Kucağıma yatırıp dayıyordum biberonu ağzına. Cupcup içiyordu (eveeeeet sizi gidi zeki şeyler, şimdi isminin nereden geldiğini anladınız işte!). Patilerini dayıyordu şişeye, cup cup yallah!
Bazen uyuya kalıyordu, usulca çekiyordum biberonu ağzından, bizimki hemen uyanıp cupcuplamaya devam ediyordu.
Şimdi kocaman eşek oldu. Tam tamına onbirbuçuk yaşında kerata.
Hey gidi hey be! iki haftayı çıkarsın derken, kaç yılı birlikte devirmişiz...
"Tamam Cup, bak yazdım işte, bacağım ağrıdı, hadi kalk da bir kahve keyfi yapayım ben de!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder