26 Ağustos 2007 Pazar

barışa toz festivali

aslında gitmemle dönmem bir oldu diyebilirim. sahnede iki grup izledim izlemedim, kaçar adımlarla ilk gelen otobüse kendimi dar attım. barışarock festivali fikir olarak iyi, yer alan grupların müzikalitesi olarak çok çok iyi ve kuru bir müzik festivalinin ötesinde, anarşist bir ruha sahip olmasıyla, müziğin yanı sıra, stand up gösterileri, tartışmaları ve stk standları gibi bir sürü başka etkinliğiyle olağanüstü bir festival, ancak organizasyonun rezalet olduğunu söylemek zorundayım.
konser
alanları tozdan geçilmez bir haldeydi, üstüne üstlük yeni yetme ergenlerin zıplama ve birbiri üzerine düşme keyfi de üzerine eklenince ortalık savaş alanından farksız, göz gözü görmez bir hal almıştıki, göz ve ciğer sağlığım için ortamdan tepikledim.

sanırım onlar da
durumun farkındaydılar ki bir su tankeri yanaştı, toz ve güneşten felekleri şaşmış gençleri epey bir suladı.

o tozun içinde yoğrulduktan sonra hortum suyunun duşuyla aldıkları şekiller de ayrıca güzeldi elbette. ve galiba festivalin, benim yakalayabildiğim pozlar arasında en güzel fotoğraflarını vermiş oldular farketmeden.

festivalin ziyaretçileri arasında elbette ki sadece
insanlar yoktu. tozla iyice harmanlanmış, rengi tozgrisi ile çamurzerafeti arasında gidip gelen bu cici arkadaşlar da, diğer katılımcılardan edinecekleri artıklara, ki bu artıklar sadece gıdayı kapsamıyordu, sevgiyi de içeriyordu, razıyldılar! ancak enteresan olan, hiç birinin gereğinden fazla haşır neşir olmadan yanınızdan tüymeleriydi.
hele sonuncunun ön bacaklarına fazlaca uzun olan arka bacakları ile oluşturduğu o komik görüntüsüne hiç aldırış
etmeden etrafta kanguruları kıskandıracak bir çeviklikle zıplaması görülmeye değerdi.

müzik kısmına hiç değinmmediğimin ayırdındayım elbette. bunu nasılsa müzikle ilgilenen basın camiası yapacaktır düşüncesiyle, daha farklı bir açıdan yaklaşmak, oraya gitmemiş olanlar için başka bir pencere oluşturmaz mı? allahım ne de didaktik yaklaştım, ıyy diyorum kendime ve konuyu kapatıyorum izninizle.

en beğendiğim standa değinmeden geçmek bana
yakışmaz: ar damarı losyonlarının ve cocacola şişelerinden imal 'nükleer başlıklı' füzelerinin yer aldığı "hayat bayram olsa ürün sergisi" mevcut tüm sosyal yanlışları sergilediği anti duruşuyla bence festivalin de özetini veriyor gibiydi. diğer stk'ların hakkını yememek lazım, hepsi canhıraş bir uğraşın içindeydi, kimi kefene sarılı bir arkadaşlarını sergileyip bağırış çağırış gürültü kirliliği arz ederken, kimi ise insanları kitap olarak pazarlayıp (cidden sıra dışı bir yaklaşım, meraklısı yaşayan kütüpane'ye baksın), gelenlerin kültürünü arttırmak çabasındaydı. ama beni yine de en çok bu yukarıda bahsettiğim sergi vurdu.

başka tadları da yabana atmamak lazım. mesela minicik uçurtmasını uçurmaya çabalayan sakallı amca ile akrobasileri ile ilgi odağı olmaya çabalayan (ve hakkıyla da başaran) gençleri belirtmemek ayıp olurdu.
diğer yandan özellikle fotoğraflamayı redettiğim çöp yığınları, ne kadar anarşist, ne kadar çevreci, ne kadar ne olursa olsun, her etkinliğin devasa bir tüketimden başka bir şey olmadığını da anımsatmaktan geri kalmadı.
galiba, (ve içimi burkan da bu) nihayetinde tek gerçek ve somut veri olarak bu çöpler kalıyor geriye!

Hiç yorum yok: