Eve ilk girdiği gibi soluğu çamaşır makinesinin arkasında almış, makinenin çalıştığı zamanlarda bile ortaya çıkmamış, ancak 10 gün

gibi bir sürede kedice merakına ağır ağır yenilmişti. Etrafı keşfedeceğim dürtüsüyle bize de alışmak zorunda kalmıştı.
Aslında "Çamişmak" daha çok yakışacak bir isimmiş...
Sarman bahtsız bir kediydi. Onu başından atmadılar ama sevgili komşularımızdan biri (tüm zorlamalara rağmen kim olduğunu saptayamamıştık), beline ağırca bir taş atmıştı. Hayvanın beli kılımış, daha bir yaşını bile doldurmadan yürüme engelli olmuştu. Ön ayaklarıyla kendini evin içinde oradan oraya sürüklerdi garibim. Tabii çişini kakasını da tutamıyordu. Sonunda annem ona bebe bezi bağlamaya başlamıştı. O sakat bel ile uzun yaşamadı, bir kaç ay sonra da ölmüştü.
Ailemle yaşarken tüm hayvan maceralarım elbette bunlardan ibaret değildi.
Küçük bir kasabaya taşınmıştık ve her sabah okula gitmeden evvel sahilde koşuya çıkardım. Yine bir sabah, kumsalda kanadını peşinden sürükleyen bir martı gözüme ilişmişti. Uzun uğraşlardan sonra kuşu yakalamayı başarmış, doğruca veterinerin yolunu tutmuştum. Derin bilgilerle yoğrulmuş üstün veteriner hekimimiz, "kanadı kırılmış bunun, kaynamaz artık" gerekçesiyle hayvanın kanadını kesmişti. O gün okulu sermiş, gizlice eve gitmiştim Annem okul çıkışına kadar genelde uyuduğu için, nasılsa fark edemezdi okulu astığımı. Ama zaten öğleye varmadan bizim kanatlı uygarlık mensubu eleman göçmüştü öbür tarafa. O veteriner bozuntusunu hala sevgiyle anarım.
Küçük bir kasbada doğmuş biri olarak buraları pek severim. Her ne kadar hala kasaba çocuğuyum ben desem de, korkarım çoktan kent insanına dönüştüm...

Küçük kasabaların şu güzelliği vardır: her şey basittir. Sabah sahilde denk geldiğiniz köpeği yıllarca orada görebilirisiniz. Mandela ve Bela da öyleydi. Sabah koşularımın bodyguardlarıydılar.
Tabii ben kıcasa Dela ve Bela derdim onlara: Dela siyah iri bir melez (neyin melezlemesi bilmiyorum, ama yanda kendiniz karar veriniz), Bela ise gri lekeli cici bir hanım kızımızdı (ahanda aşağıda görüldüğü üzre). Her sabah önce getirdiğim nevaleyi götürürler, sonra da birlikte tüm sahili arşınlardık.

Zaman zaman arkadaşları katılırdı bize, ama biz genelde üçlü bir çete şeklinde gezer, sürü lideri olarak da ben deniz elbet ön safları tutardım. Hav hav.
Köpek itlafının gırla gittiği zamanlarda onları yakındaki kırlık alanlara kaçırırdım. Ama onlar hep vakitsiz geri dönmeyi başarırdı.
Bir sabah kalktığımda da kimse karşılamaya gelmemişti sahile...