30 Nisan 2007 Pazartesi

burgaz

Sizler Çağlayan Meydanı'nda "Laiklik bizim kalacaktır" nidaları atarken ben o sorumluluğu emin ellere teslim etmiş olmanın rahatlığıyla (off yıkama yağlama bedavaaaaa!) Burgazada'da balık keyfi yaptım.

Daha yola çıkarken bizi hamile bu kedicik uğurlamaya geldi.
Karnını sevdire sevdire bir hal oldu.

Tabii yola çıktığım tekneyi de görün istedim. Size çaktırmadığım servetimin minik bir parçasıdır kendileri.
O zaman niye uzaktan görüntüledin diye sormayın, salt size hizmet olsun, hani züğürdün dili yorulsun diye...


Hazır mal varlığımı açıklamaya
başlamışken, naçizane evimi de görün dedim. Tamam biraz minik kaçmış olabilir, ama kendisi adadadır ve benimdir.

Ziyarete gelebilirsiniz lakin yatılı misafir de kabul etmiyorum, edemiyorum. Ev o kadar büyük değil, tabii ön kapının önünde yatmayı kabul ediyorsanız o başka...

Gelecek olanlara da hemen tarif edeyim yolu. Aha şu yandaki yolu takip edeceksiniz, direkt benim eve ulaşabilirsiniz.


Oradan da hemen özel plajıma gidebiliriz. Ah ah zengin olmak
zor mesele valla, onca parayla ne yapacağımı bilemiyorum işte.


Kalpazankaya'ya (valla buranın özellikle fotosunu çekmedim, gidin kendiniz görün!) vardığımızda başka biri daha
misafirperverliğini göstermeye gayret ediyordu: "Buyur otur, ben güneş banyomu yapıp geliyorum diye buyurdu hazret, ama ondan sonra yerinde yeller esiyordu elbet.

Ben hazır Burgaz'dayım, buranın birincil simgesi olan ve aşağıda fotosunu gördüğünüz zat-ı şahane ile içeyim
dedim. Kırmadı beni, oturduk yunuslara cee diyerek yudumladık rakıları. (Eee kimmiş bu? Haydi bil bil! Çayda kahvaltıda yenir, acaba nedir nedir?) Dönüş yoluna geçtiğimizde ise, gelirken uğurlayan vardı, giderken olmasa olmaz diyerek şu martı arkadaş yakınımıza kadar hoşçakalın demeye geldi. Gerçi gidiyoruz diye biraz surat asmadı değil, ama yine de iskeleyi gösterecek kadar nazikti.

Ve asıl size anlatmak istediğim olay bundan sonra oldu:
Vapurun yanaşmasını beklerken bir baktım ki, tek yolcular biz insanlar değilmişiz. Aha şu yandaki kara şopar da bekliyormuş meğer.

Derken bunun yanına bir de arkadaşı peydah olmasın mı?
Yahu bunlar diğer adalardan birine mi gitmeye çalışıyor diye şaşkın şaşkın bakarken yolcular akın etti vapura ve ben bunları gözden kaybettim.
Ortalık sakinleşip de vapur yola çıkınca bir baktım bizim kara kedi binmemiş vapura, ama hala iskelede vapura bakıyor, derken vapurdaki görevlilerden biri eğildi , şu önümdeki leğenlerden birine daldırdı elini ve aldığını fırlattı iskeleye.

Böylece bizimkinin bekleme sebebini de anlamış olduk. Sebep beni uğurlamak ya da başka bir adaya geçmek değilmiş!

Tamam biraz hayal kırıklığına uğramış olabilirim ama yine de müthiş keyif aldım bu iki cingözden.

Evet evet ilk fırsatta yolunuzu düşürün Burgaz'a.
Hani yukarıda saydığım onca nedenlerden biri olmasa bile, bu karaşopar için bile değer gitmeye...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Vaahay, rakı da içtiniz ha? tüh ben kaçırdım, yoktum herhalde... :P

Adsız dedi ki...

En sevdigim adaya gitmissin Zibicim, her asik oldugumda oraya giderdim...cok ama cok kiskandim, hemde raki icmissiniz, hemde usta ile...balik da yediniz degil mi...oooh oooh afiyet seker olsun, bizde burda kurumus sehirde of be off :)

Adsız dedi ki...

iyi valla biz o kadar işe rağmen bir de hafta sonu mitinge gidip işimize pardon cumhuriyete sahip çıkalım sen git adada keyf yap! birde rakı iç canın sıkılınca bulmaca hazırla. şu sorduğun adam sabah gazetesi yazarı hıncal uluç değil mi?